O bir köylüydü. Okuyup meslek edindikten sonra köyüne dönmek zorunda kaldığında solculuktan hüküm giymişti. Öğretmenlik yapması yasaktı. Pek de anlamadığı ya da hoşlanmadığı çiftçiliği yapmak zorundaydı. Çevresine uyumsuz biri olarak yaşadı. Yusuf Atılgan' dan söz ediyorum.
Yusuf Atılgan, 1921 yılında Manisa' nın Hacırahmanlı köyünde doğmuştu. 1989' da bir kalp kriziyle istanbul' da dünyamızdan ayrıldığında bir romanın ortasındaydı.
Yusuf Atılgan, kolay yazan bir yazar değil, her sözcüğün acısını duyuyor. Az yazmasını eleştirenlere okumayı yazmaktan çok sevdiği yanıtını veriyor. Hayatını anlatmak yerine onun yazdıklarına yeni bir ayna tutan mektuplarından söz etmek istiyorum. Yusuf Atılgan, 1980-1988 yılları arasında Halil Şahan' la mektuplaştı. Bu mektuplar Burak Fidan' ın düzenlemesiyle Edebi Şeyler' de basıldı.
Halil Şahan 1944 Balıkesir doğumlu bir öğretmen yazar. Yusuf Atılgan' ın salık vermesiyle Yusuf Atılgan' ın köyüne Hacırahmanlı'ya atanmak istedi ve atandı. Yusuf Atılgan, istanbul' a göçerken Halil Şahan' a pek çok şeyi emanet etti, özellikle anasını. Yazdığı mektuplarda köyden haber sorarken, anasını da soruyor.
Bu mektuplarda tek düze bir hava sezerseniz, bilin ki bu hava köyün tekdüzeliğinden doğmuştur. Bu tekdüzeliği köyünü yazdığı öykülerde de sezilir:
"Kendimi bildim bileli öteki dört tavuk, bir horozla hep bu daracık avludayız. Çevremizi bana pek yüksek gelen yapılar, duvarlar kuşatıyor. iki kapı var bu avluda. Birisi gelip geçen insanlar, arabalar, beni hem korkutan, hem meraklandıran seslerle dolu sokağa bakanı. Bu kapının açıldığını görmedim hiç. Arkasında kocaman bir palamut kütüğü dayalı(...)."
"Kümesin Ötesi" adlı bu öykü bir tavuğun gözünden anlatılır. "Bodur Minareden Öte" öyküsündeki kadını, "Anayurt Oteli" ndeki otel katibi Zebercet' i bu öykünün yol göstericiliğiyle daha iyi kavrarsınız:
"Bugün bir şeyler oldu. Sabah yemini yedikten sonra, gene o her zamanki iç sıkıntısıyla damlara bakarken şu kümesin üstüne atlasam diye düşündüm. Kanatlarımı çırpıp sıçradım. Kendimi kümesin üstünde görünce şaşkınlıktan bağırmışım. Ötekiler de bana bakarak bağrıştılar. Kümesin üstünden öteki kocaman dama uçmak daha kolay. Bir daha sıçradım bağıra bağıra. Kiremitlerin üstünde yavaş yavaş karşı yana yürüdüm. içimde bir genişleme, yüreğimde hızlı bir çarpıntı başladı. Bizim yaşadığımızdan çok daha büyük bir avlu göründü gözlerime. Baktım bunun da dört yanı bizimki gibi duvarlarla çevrili."
Yusuf Atılgan' ın mektuplarını yayına hazırlayan Burak Fidan, Halil Şahan' la bir görüşme/konuşma yapmış. Bu konuşmada Ahmet Güntan' ın soruları da yer alıyor.
Kitabın "Sunuş" unu da Halil Şahan yazmış. Bu sunuş Yusuf Atılgan' ı tanıtmada yardımcı olacak ayrıntılar taşıyor. Bir aydının kendi köyünde bile nasıl dışlandığını da görüyorsunuz: "n apıcaksınız Yusuf Bey' i ? O kimseye selam vermez, kimsenin halini hatırını sormaz, daha da önemlisi bir Allah kuluna bir çay ısmarlamaz(...)nobranlıkları yoktur da, konuşmaz sadece. istersen sen kendin konuşur, kendin dinlersin. Sonra da kalkar gidersin."
Kitapta bir albüm bölümü de yer alıyor. Bu kitap için hem mektupların yazıldığı Halil Şahan' ı hem de bu genç yayınevi Edebi Şeyler'in yöneticilerini kutlamalıyım.