Şimdi bu uzun girişten sonra, tektanrıcılığın neden mantıklı bir inanç olduğunu kısaca açıklayayım. Tanrı ya inancım sadece ailemin dini inançlarının taklidi şeklinde "öznel mantıklı" bir durum olarak başladı fakat bir şüphecilik, sorgulama ve düşünme döneminin ardından, şu anda hem öznel hem de nesnel olarak mantıklı bir zemin üzerinde. Ailemin dini inançlarının birçoğunu reddetmeme rağmen, Tanrı ya olan inancım zamanla güçlendi. Aslında Tanrı konusundaki kanatim için "inanç" kelimesini kullanmayı bile doğru bulmuyorum. Quran'daki "iman" kelimesinin tam karşılğının "inanç" olmadığı kanaatindeyim. Zira, kuran'da tanımını bulan "iman" veya "iman etme" olayı zannetmek anlamına gelmez, aksine zannetmek ile zıd anlamlıdır. Kuran'ın onayladığı iman, mantıksal ve empirik delillere dayanarak kabul etme olayıdır.
Tek bir Tanrı nın varlığına inanmamın birçok nedeni var. Böyle bir inanç için anahtar kelimelerden bazıları: teklik, big bang, var oluş, evrendeki enerjinin tam olarak miktarı, atomun yapısı, evrendeki sabitlerin çok duyarlı derecede belirlenmiş olmaları, bilinçlilik, Kuran ayetlerinin çeşitli bilimlerle olan tutarlılığı, 19 kodu, ve kişisel veya ailece tanık olduğum olağanüstü deneyimlerim.
ibrahim, elçiliğinden önce genç bir filozof olarak, bir seri varsayımsal soruyla "en büyük" fikrine ulaşmıştı. Her şeyin yaratıcısının varlığını ispatlamakta kullandığı yöntem hem deneysel hem de mantıklıydı. insanları kutsal sayılan cisimleri gözlemeye davet etti ve daha sonra onların henüz belli olmayan sebeplere dayanan özelliklerinden net bir yaratıcının varlığı sonucunu çıkardı (6:74-81)
"Bu, ibrahim e halkına karşı kullanması için verdiğimiz tartışma yöntemidir"(6:83)
ibrahim, inancını mantıklı bir tartışma yöntemi ile desteklediği gibi, putperest halkının küçük heykellerini kırmak ve en büyük olanını bırakmak yoluyla da düşmanlarının iddialarını da yanlışladı. Putperestler, heykellerine karşı yapılan bu günahkâr saldırıyı kimin yaptığını araştırırlarken, ibrahim ayağa kalktı ve en büyük heykeli gösterdi.
"Bunu şu büyük olan yaptı. Eğer konuşabilirlerse, gidip sorun onlara! dedi. Şaşırmıştılar ve kendi kendilerine "Aslında, sen haksızdın" dediler. Ama eski fikirlerine geri döndüler: Çok iyi biliyorsunuz ki bunlar konuşamaz. Öyleyse, Tanrı nın yanında size ne yarar ne de zarar verecek gücü olmayan bir şeye mi tapıyorsunuz? Ayıp size ve Tanrı nın yanında taptıklarınıza. Anlamıyor musunuz?" (21:63-67)
Kuran, Tanrı nın neden ortağı ya da muadili olamayacağına dair mantıklı bir tartışma malzemesi sunar. Bu, Öncekini inkâr adı verilen bir mantık tartışması örneğidir:
"Yeryüzünde yaratma yeteneği olan tanrılar mı buldular? Eğer onlarda Allah'tan başka tanrılar olsaydı, düzensizlik olurdu. Mutlak otoritenin sahibi olan Allah onların iddia ettiklerinden çok yücedir."(21:21-22)
Bu yüzden, Kuran ın bizi kolay aldanmamaya çağırması hiç şaşırtıcı değildir. Allah a olan inancımız dâhil, hiçbir şeyi yeterli bilgimiz olmaksızın takip etmemeliyiz.
"Hakkında bilgin olmayan şeylerin ardına düşme. Sana duyma duyusu, görme duyusu ve beyin verdim ve bunların hepsinden sorumlusun" (17:36)
---
Tartışmadan bir örnek:
SVEN R. Nuh G. ye cevabında şöyle yazmıştı:
Bu hayâsız bir yalan, hayâsız bir suçlama! Ben ne zaman "dini tartışmalarda mantıklı tartışma yönteminden uzaklaştım"? ilk olarak tartışma yöntemi tanımı ve özü itibarı ile MANTIKLIDIR. Mantıksız ise bir tartışma değildir veya en azından mantıksal değeri olan bir tartışma değildir.
"inanç" terimine herhangi bir koşul vermeyi atlıyorum çünkü bu terim tanımı düşünüldüğünde tatmin edici olmak zorunda değildir. Bir diğer ifadeyle, eğer Arslan adında biri "ölümden sonraki yaşama inanıyorum" derse Arslan Beyden bunu bana ispatlamasını ve forumda ölümden sonra yaşam olduğunu tartışmasını istemem. Eğer Arslan Bey buna inanıyorsa, bırakalım öyle olsun !!!
Şu tartışmadan mantıklılığın çıkarılması benim suçum mu? Kesinlikle hayır. Tam tersine Bu aptalca, kişiye odaklı, kanıta ihtiyacı olmayanı kanıtlama görevinden hepimizi kurtarıyorum. inancın herhangi bir kanıta ihtiyacı yoktur. "Cennet güzeldir" diyen bir inanan, bunu bana ispatlamak zorunda değildir. Eğer buna inanıyorsa, bırakalım öyle olsun !!!
inancın sebebe ihtiyacı yoktur. Akıllı hristiyan din bilginleri hali hazırda incillerinin mantıklı olmadığını çözmüş durumdadırlar. Bu neden bazılarının "BiZ iNANIYORUZ ve bu sadece bu kadar" diyecek kadar akıllı olduklarının sebebidir. Hiçbir şeyin doğruluğunu ispatlamak istemiyorum. Sadece çok açık olarak "iNANÇ MANTIKLI BiR ZEMiNE OTURTULMAK ZORUNDA DEĞiLDiR, DOĞRULUĞUNUN iSPATINA GEREK YOKTUR" diyorum, vesaire vesaire.
EDiP Y:
Çok ilginç. Acaba böylesine doğru bir ifade Sven R ve Nuh G. gibi iki akıllı adamın arasında neden bu kadar uzun bir tartışma yarattı? inanıyorum ki (evet, inandığıma gerçekten inanıyorum!) problem, dilimizdeki "inanç" sözcüğünün tanımlayıcı, önermeci ve farklı anlamlarının arasındaki farkın açığa çıkarılmamasından kaynaklanıyor.
iKi ÇEŞNiLi iNANCIN ÜÇ ANLAMI:
1) ZAN VEYA HÜSNÜKURUNTU ANLAMINDA iNANÇ: Mesela, "Bu gezegendeki en normal ve en alçak gönüllü insan olduğuma inanıyorum" Başka bir örnek: "Washington un UFO lar tarafından yönetildiğine inanıyorum" Başka bir örnek: "Sven in bir Yahudi olduğuna inanıyorum"
Sven: "Öyle olsun!"
Edip: "Bu değişir. ilk örnek için öyle olsun (yani, önemsemiyorum). UFO ya inanan kişi mecliste değilse öyle olsun. Sven gerçekten bir Yahudi ise öyle olsun."
2) DENEY VE MANTIĞA DAYALI KANAATLER OLARAK iNANÇ: Mesela, "Sven in, sözcükleri mermi gibi kullanan çok akıllı biri olduğuna inanıyorum."
Sven: "Öyle olsun!"
Edip: "Öyle olsun! Fakat Sven e karşılık olarak kurşun değil sembolik yüz ifadelerini kullanmalıyız ;-("
3) KABUL EDiLMiŞ GERÇEKLER OLARAK iNANÇ: Mesela "Var olduğuma inanıyorum"
Sven: "Öyle olsun!"
Edip: "Bunu bilmiyorsan bittin!"
inancın çeşnileri bağlamında:
A) TANIMLAYICI (düşük yağlı çilek): Mesela, "inancımın mantıklı olmadığına inanıyorum."
Sven: "Öyle olsun!"
Edip: "Öyle olsun; sadece benden uzak dur!"
B) ÖNERMECi (yüksek kolesterollü çikolata): Mesela, "inanç mantıksız olmak ya da herhangi bir sebebe ihtiyaç duymamak zorunda"
Sven: "Öyle olsun!"
Edip: "Öyleyse Sven kovulsun"
Konuyu daha da karmaşıklaştırdığımı biliyorum. "Bırakalım öyle mi olsun?" Hayır! "Konuyu daha da karmaşıklaştırdığıma inanıyorum" demeliydim. Güzel, şimdi "Öyle olsun" deme zamanı.
Tarzını seviyorum Sven! Özellikle, beni hedef almadığın zamanlar!