mantikli tektanricilik

entry3 galeri
    1.
  1. -alıntıdır-
    yazar: edip yüksel

    "Who Are We?" (Biz Kimiz?) başlığı altında 19.org sitesinde yayımlanan makalede yaptığımız özgün din tanımı Sven ve Noah arasında oldukça uzun bir tartışmayı ateşledi. Sven Tanrı ya inancın tanımsal olarak ussal olmadığını ve bizim "mantıklı tektanrıcılık" ifademizin "SARIMSAKLI ÇiLEK REÇELi, hmmmm, çok güzeeel" ifadesine benzediğini iddia etti. Ona göre "mantıksal tektanrıcılık" yaratıcı fakat lezzetsiz bir karışımdı. inancın mantıksız olduğunu iddia etti.

    Başımdan aşan işlerim sebebiyle, bu felsefi tartışmaya katılamamıştım. Fakat şimdi, görünüşte aykırı ve birbiriyle zıtmış gibi gözüken durumumuzu aydınlatma ve savunmaya vakit buldum.

    ---

    Evet, ben Tanrı ya inancın mantıklı olabileceğini ve daha da ileri giderek mantıklı olması gerektiğini iddia ediyorum. Mantıklı tektanrıcılık ne bazılarının düşündüğü gibi "kare daire" gibi bir çelişki ne de bazılarını hissettiği gibi "sarımsaklı çilek reçeli" gibi tatsız bir bileşimdir. Mantıklı tektanrıcılık, bazılarının sandığı gibi anlamı kuvvetlendirmesi için bir araya getirilmiş sözcükler değil, aksine kişiyi yanılsamalardan alıkoyan ve hem ussal hem de duygusal yönden doyuran bir fikirdir.

    Tartışmaya başlamadan önce, "inanç" sözcüğü ile neyi kastettiğimi ışığa kavuşturmalıyım. Bir şeyi direk olarak deneyimlediğimizde, bir şey "biliriz". Bunun varlığına ya da niteliklerine dair ikinci derece delillerimiz olduğunda "inanırız." Bu iki kavramın derin bir analizi, birleşimlerini ya da üst üste gelişlerini gösterebilir. Mesela, çağdaş insan dünyanın güneşin etrafında döndüğünü bildiğini iddia ediyor. Eğitimli insanların birçoğu Kopernik modeline olan inançlarını mutlak gerçeğe dayanarak ifade ediyorlar. Onlar dünyanın güneşin etrafında döndüğünü "biliyorlar". Bununla birlikte, küçük bir araştırma birçok insanın dinsel iddialara nasıl inanıyorlarsa bilimsel iddialara da öyle inandıklarını gösterecektir. Thomas Khun'un sosyal bilimlerde devrim yaratan kitabı, "Kopernik Devrimi-The Copernican Revolution" da şöyle yazıyor:

    "Dünyanın hareket ettiği fikri ilk önce aynı derecede mantıksız görünür. Hislerimiz bize hareketle ilgili bildiğimiz her şeyi söyler ve bunun içinde dünyaya dair bir hareket hissi yoktur. Tekrar eğitilene kadar sağduyumuz bize, dünyanın hareket halinde olması halinde havanın, bulutların, kuşların ve yeryüzüne bağlı olmayan diğer nesnelerin geride kalacağının kesin olduğunu, zıplayan bir adamın, zıplamaya başladığı noktanın uzağına düşeceğini, çünkü o havadayken altındaki yeryüzünün hareket edeceğini söyler"

    Bu doğru, süredurum kavramı ve buna bağlı deneyler olmasaydı, mantıksal olarak dünyanın hareket ettiği fikrine karşı çıkardık. Nasıl oluyor da şehirler, dağlar ve vadiler hareket ediyor ve biz bu hareketi hissetmiyoruz bile? Prof. Daniel Kolak, "Lovers of Wisdom-Bilgelik Aşıkları" isimli lezzetli bir dille yazılmış kitabında, bilimsel kuram ve iddiaları kendimiz için detaylı bir araştırma yapmadan kabul etmeye olan eğilimimizi eleştiriyor. Öyle görünüyor ki, bilime ve bilim adamlarına karşı çok fazla güven duygusu besliyoruz.

    "Güzel, fakat gelin bunun hakkında düşünelim. Eğer yapmayı isteseydik ve elimizin altında da gerekli bütün teknoloji olsaydı gidip güneşin mi dünyanın etrafında yoksa dünyanın mı güneşin etrafında döndüğüne bakabilir miydik? Elbette, eğer gerçekten, herkesin bildiğinden şüphe duyarak, birine gidip biz gözlerimizle görmek istiyoruz deseydik, bu akılsızca olurdu ve alay konusu olurduk. Bu, gerçekten o olup olmadığını test etmek için, bir mağazada Noel Baba nın sakalını çekiştirmeye benzerdi. Bunun için biraz çılgın olmak gerekirdi. Öyleyse gelin biraz çılgın olalım, her ne kadar hepimiz dünyanın güneşin etrafında dönerken biri tarafından görüldüğünden emin olsak da.

    "Gelin apaçık ortada olan bir şeyden şüphe duyalım, bu kadar açıkça ortada olan bir şeyden şüphe duyacak kadar çılgınmış gibi davranalım. Gerçeği kendi gözlerimizle görmeye nasıl gidebilirdik? Bununla beraber bilim deneye dayanır. Deneysel yöntem, bize kesinlikle dünyanın güneşin etrafında döndüğünü gösterecektir.

    "Dışarıya bir adım atıp gözlerimizi yukarı dikiyoruz. Ne görüyoruz? Güneş doğuyor sonra batıyor. Ay doğuyor sonra batıyor. Yıldızlar gökyüzünde hareket ediyor, Şimdiye kadar her şey dünyanın etrafında hareket ediyormuş gibi görünüyor. Güneş merkezli görüş için çok ikna edici değil! Bir uzay gemisiyle yukarı çıksak iyi olacak"

    "Şimdi uzay gemimizin içinden dünyayla eş zamanlı yörüngemizden aşağıya bakıyoruz. Ne görüyoruz? Altımız, bir bulut tabakasının altında gözüken Florida sahiliyle beraber dünya. Dünya tamamen hareketsiz. Yukarı bakıyoruz. Güneş, ay, bütün gezegenler ve bütün yıldızlar dünyanın etrafında dönüyormuş gibi gözüküyor"

    "idare ve yardımcı roketlerimizi ateşleyerek, güneşin etrafında eş zamanlı bir yörüngeye oturuncaya kadar ilerliyoruz (klimalar çok iyi). Ne görüyoruz?

    "O da ne! Şimdi güneşi net bir şekilde görüyoruz, hala altımızda ve bütün gezegen ve yıldızlar onun etrafında dönüyor. Sonunda! Kopernik ve Galileo haklılıklarını ispat ettiler! Fakat biraz durun. Şimdi Mars a uçuyoruz. Mars ın etrafındaki yörüngemizden ne görüyoruz? Dünya, diğer gezegenler, güneş ve bütün yıldızlar Mars ın etrafında dönüyor. O zaman merkezde Mars var. Hayır, bekleyin. Neler oluyor?" (Lovers of Wisdom, Daniel Kolak, Wadsworth, 2001, pp. 210-211)

    O halde hareket bir dayanak noktasına bağlıdır ve evrende ilahi cisimlerin "gerçek" hareketini değerlendirmeye elverişli bir dayanak noktamız yoktur. Öyleyse hepimiz neden güneş merkezli model üzerinde anlaştık? Kopernik modeli matematiksel olarak havalı olduğu için mi? Yoksa bilimsel girişimin popüler ürünü teknoloji bilim adamlarına ve onların teorilerine ve "gerçeklere" olan inancımızı artırdığı için mi? Bu konunun tartışılması bu makalenin kapsamı dışında, fakat bu örnek bize inanç ve bilgi arasındaki çizginin her zaman göründüğü kadar net olmadığını gösterir.

    "inanç" veya "imanı" bilgiden ayırmanın bir başka yolu, bu inanç ya da bilgiye dair konunun sağlamasının başkaları tarafından yapılıp yapılamadığıdır. Doğrulanabilirliği ya da yanlışlanabilirliği olmayan inanç kişiseldir ve böyle bir inancın muhatabının, diğerlerini kendi inancını paylaşmaya çağırabilmesi için hiçbir makul zemini yoktur. Dahası, "inancın" birçok kuvvet düzeyi olabilir. Günlük konuşmalarımızda bu kelimeyi sıklıkla "zannetmek", "varsaymak" veya "şüphe duymak" anlamında kullanıyoruz. Tam tersine, "inanmak" kelimesini bir şeyin doğru olduğunu ileri sürmek için kullanabiliriz.

    -devamı var-
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük