kahvede okey oynerken arkadaşın biri geldi. '' a rh+ kanı olan var mı beyler '' dedi. hayırdır dedik, bizim peder beye kan lazım dedi. 3 arkadaş '' rahat ol bizim ki tutuyor'' deyip çocuğu yolcu ettik.
kan verme günü gelince işten izin alıp hastaneye gittik. oturduk hastane cafesine çay içiyoruz. arkadaş tekrar gelip '' beyler trombosit kan da lazımmış '' dedi. ' o ne la '' dedim. aynı kan verirmiş gibi veriyosun, sadece makina trombositini ayırıyor, hani şu kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücreler '' dedi. '' ben veririm '' dedim. pat önüme bir sürü form attı. testler mestler derken girdim bi odaya.
odada sadece hemşire, ben, sedye, sedyenin yanında büyük bi makina, hemşirenin masası ve sandalye var. aldı formları şöyle uzanın beyefendi dedi. yattım sedyenin üzerine sağ koluma iğneyi geçirdi. hımmm eliniz çok hafifmiş dedim. teşekkür etti. sonra sol kolumu tutup ona da iğne vurmak istedi. '' hanfendi şaka yaptım, her yerimi iğnelemeyin '' dedim. güldü, yok dedi kukla bey trombosit böyle alınıyor, sağ kolunuzdan alınan kan, bu serumlarla makinanın şurasına gidiyor, orada trombosit hücrelerini ayrıp tekrardan sol kolunuzla vücudunuza geri giriyor '' dedi. ''vay be bi an akupunktur tedavisi olacam sandım '' dedim yine güldü. kız sürekli gülüyodu ama o kadar güzel gülüyodu ki yattığım yerden peşpeşe espiri patlatasım geldi. verdi elime plastik top '' bunu sıkıp sıkıp durun '' dedi. sıkmak benim işim diyecektim vazgeçtim...
o gün de altımda gri bi eşofman üstümde de bisiklet yaka fıstık yeşili bi badi var, bu ince detayı yazmam gerek çünkü o eşofmanı giydiğim güne lanet olsun amk.
hemşire döndü götünü oturdu masaya bi şeyler karalıyor, aradan 5 dakka geçti halen vücudumdan kan çıkıp çıkıp duruyor, serumlar falan kıpkırmızı, lan acaba bu beni unuttu mu deyip laf attım,
- pardon hemşire hanım, isminiz neydi?
+ aynur ben
- memnun oldum aynur hanım, yalnız beni unutmadınız dimi? 5 dakka geçti halen pompalıyorum.
+ 1 buçuk saat sürcek kukla bey
- ne ne ney neyy
+ şu çizgileri görüyor musunuz,
- evet bi tanesi yeşil
+ hepsi yeşil olunca bitecek.
o an amına koyayım bu işin dedim. lan 20 ye yakın çizgi vardı makinada. bilsem kerhane orospusu gibi '' ben veririm, ben veririm '' diye arkadaşa zıplarmıydım amk. o değil elim ayağım bağlı olunca, misal boylalı falan olunca sürekli kaşım gözüm, götüm falan kaşınır. kaldıramıyorum kolumu ve burnum feci kaşınıyor. hani küçük cadı dizisindeki kız gibi kıpır kıpır burnumu oynatıyorum, sanki birazdan sihir yapcam amk. tavşan gibi kokluyorum havayı. baktım olmuyor, aynur hanım bakar mısınız dedim,
- buyur kukla bey
+ burnum kaşındı.
tebessüm ederek geldi kaşıdı kız. aradan 10 dakka daha geçti, yine aynur hanım dedim,
- buyur kukla bey
+ kusura bakmayın ama yanağım kaşınıyor.
geldi kaşıdı yine, bir müddet sonra;
- buyur kukla bey
+ diğer yanağım ...
bir müddet sonra
+ alnım
bir müddet sonra
+ şakağım
- evet kukla
+ burnum
- evet kukla
+ çenem
hakket çenemi sikim abi, sürekli bi yerim kaşınıyor, kız uyuz sanacak amk. '' aynur hanım kusura bakmayın ama sevişirken alnım terlediği zaman bile usulca yastığa siler o şekil şak şak küsküyü vermeye devam ederim '' diyecem diyemiyorum... tekrar gelip alnımı kaşırken ehehe diye güldüm kıza.
- hayırdır kukla ( bey yok artık, samimiyiz )
+ ya valla şu an kendimi su tosbası gibi hissettim aynur
- anlamadım
+ ehehe onların da kabuğunu kaşıyınca mutlu olur o hayvancıklar, hemen kafasını çıkarırlar..
- ihihi biliyorum.
+ var dimi bi tosbalık bende de
kız güle güle tekrar sandalyesine gitti, yalnız artık götünü dönmüyordu, karşılıklı sohbet ediyor ve güzelliğinde yüzüyordum. inini cinini burçlarımıza kadar herşeyimizi konuşurken ona daha yakın olasım geldi. tekrar yanıma çağırdım. ama bu sefer ki kolpaydı. yalandan yere sağ yanağım kaşındı dedim. anam olsaydı çoktan siktir çekerdi ama kız gayet iyi ilgileniyordu. avuç içini hafifçe yanağıma bastırıp kaşımaya başladı. tanrım, daha önce hiç böyle kaşımamıştı, sadece parmak uçları tenime değerdi. belli o da beni istiyordu. hem gözümün içine bakıyor hem konuşmaya devam ediyorduk, yalnız konuşurken pipim de muhabbete katılmak istedi. tipini siktimin hareketlenmeye başladı...
hah işte o eşofmanı giydiğim güne lanet olsun abi. hırbo uzayıp yanağımı kaşıyacak sanki, büyüdükçe büyüyor, ortama girmek istiyo göt. çekilin ben de kaşıcam gibi bi havası var. lan insin diye küçükken çok sevdiğim kediyi bile düşündüm, tamperli kamyonun altında mıncırığı çıkmıştı hayvancığın. ölmüş dayımı bile düşündüm ama yok işte.. tüm üzücü şeyler kızın güzelliği karşısında bi boka yaramıyordu. o an hart diye kapı açılsa ve biri görse, tablo çok içler acısı. yanağımı okşayan bi hemşire, sedyede yatan bi hasta ve ortam meraklısı bi piç. zate kız da olayın farkına varıp tebessüm ederek yerine gidip götünü döndü...
ama utanmam ben abi, insan bazen kendine bile söz geçiremez, hayat bu. aradan 5 dakka sonra her şey eski haline girdi. yeşil çizgilerde sonlara doğru yaklaştı.
- sanırım az kaldı aynur,
+ evet 10-15 dakka sonra biter
- bana döner misin, yüzüne karşı söylemem gereken bi şey var
+ buyur dinliyorum
- seninle tekrar görüşmeyi çok istiyorum.
+ ....
- pek beceremem böyle şeyler konuşmayı ama inan çok hoş birisin.
+ ciddi olamazsın
- yalan söylüyosam kanım aksın.
+ ihihi akıyor
- aslında çok uzun sürecek diye pişman olmuştum trombosit vermeye. ama seni tanıyınca akşama kadar kalmak istiyorum burda ve inanır mısın yeşil çizgiler dolmasın diye şu topları bile sıkmıyorum artık..
+ ehehe tamam buluşalım ama burnunu falan kaşımam ona göre
- peki hemşire hanım
o gün iyiydi ama o hafta hayatımın en boktan haftasıydı. aynı anda hem ölümü, hem de aşkı yaşadım. bir yanda sevdiğim arkadaşımın babası öldü. bir yanda sevdiğim arkadaşın sayesine aşkı buldum.
kan verdim ama can vermedim. kanı verdiğim adam bana can verdi. bana can veren kadın 2 sene sonra benim canımı alıp gitti.
ama hayat işte, annemiz üşümeyelim diye üstümüze yorgan örter, biz de üşümesin diye onun üzerine toprak örteriz. bir kere bile gece kalkıp yorgan örtmeyiz. hep sevdiklerimizin üstüne toprak örteriz...biz böyleyiz...
1 damla kan, 2 ölü, 1 yaralı... kanıma sıçayım, hayat çok acı...