Söz, kitap ve meraklı okur! Tüm bu karmaşanın içinde bu üç şey birbirini buldu. Sanırsam lise ikiye gidiyordum. Hani şu sana anlattığım ve sevmediğim yıllar, bilemiyorum sevemedim işte.
Felsefe! Bazen kollarımı geriye yaslayıp dinlerdim. Bazen de sadece hatırladığım kadarıyla kırmızı olan kalemimle oynayıp dinlerdim. Zevkle dinlediğim ve eğlendiğim tek dersti sanırım. Sınıfta kız ve erkek ilişkilerini eleştirmek istediği için "Aşkı aramayın o sizi bulur" demişti. Üç karmaşanın birincisi bu sözdü. Bana "Bekleyeceksin" demişti bu söz. Ne kadar bekleyeceğim diye sormadım. Basit bişeydi, bir gün gelecekti ve bulacaktı.
ikincisi ise kitap yani sen! Kitabın kapağı insanı yanıltır. ilk önce silmedim üzerindeki tozları. Okumalıydım sadece yazarını kim olduğunu, kapağının nasıl olduğunu bilmeden. Yavaş yavaş yazılarında buldum kendimi. Kapağına bakmanın vakti gelmişti. Saçlarını yana attığım gibi üzerindeki tozları masanın üzerine atmaya başladım. Kitabın üzerindeki çizime ulaşınca gülümsemem arttı, gözlerimi kısıp daha net baktım sana. Bu da bu üç karmaşadan ikincisiydi.
Meraklı okur! Tutarsızdı aslında, bazen çok tutarsız. Sırf insanlarla zıt olmak için belki böyleydi. Yayalar için yanan yeşil ışıkta herkes karşıya geçerken ona bu saçma gibi gelip farklı uç noktalara ulaşmak istiyordu. Sen, benim en uç noktam! Seni bulmak icin bir arayış içinde olmadım. Birden önümde masanın üzerinde buldum seni. Şimdi o kadar alışmışken cümlelerine ve ismine. Başka bir kitaba sarılmak olmaz. Senden başka hiçbir kitap bana okuyucu gözüyle bakmasın.