dindar

entry65 galeri
    43.
  1. bu tanımın içini doldurabilmek ve allah tarafından bu durumun nasıl belirlendirğini bilebilmek için, Kuran’da cami imamı, şeyhülislam, müftü, tarikat şeyhi, din adamı gibi Müslümanlara hükmeden, onları temsil eden sınıfların varlığına rastlayamazsınız. Kur'an bu sınıfların hiçbirinden bahsetmez iken, halkın geniş bir bölümünün cami imamlarıyla, müftülerle, şeyhlerle dini yanlış bir şekilde özdeşleştirdiklerini gözlemliyoruz. Günümüzde tarikatlar, geleneksel mezhepçi düşüncenin kalesidirler. Buradaki şeyhler, Kuran’ın değil, ancak mezheplerin savunucusu olabilirler.
    Bu kişilere göre “din eşittir mezhepler” olduğu için, bunlar din diye Kuran’ı değil, mezhepleri açıklayacaklardır. Diyanet işleri Başkanlığı ve imam Hatip Liseleri de; Hanefi işleri Başkanlığı ve Hanefi imam Liseleri halindedirler. Bu yüzden bu sıralardan geçen imamların ve müftülerin çoğunluğu; Kuran’ın değil, mezheplerin sözcüsüdürler.

    Buna göre iki şık belirmiştir: 1- Kuran dinin kaynağıdır. Kuran’ı tek kaynak kabul edip dini yaşamaya ve anlamaya çalışmak gerekir. 2- Mezhepler dine eşittir. Din, Kuran’dan değil mezheplerden öğrenilir. Günümüzdeki mezhepçi imamlar, şeyhler, müftüler dini temsil eder.

    "Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar." (Tevbe/34)

    Ayette de görüleceği gibi din adamları din tüccarına dönüşebilmekte ve insanları en başta saptıranlar, bu “din adamları” olmaktadır. Peygamberimiz de bu tarz sahtekar din adamlarından az çekmemiştir. Fakat sahtekar din adamları kadar onlara uyanlar da suçludur. Dinimizin etten kemikten insan olarak onay verdiği, dini konularda kendisine güvenebileceğimizi garanti ettiği tek kişi Hz. Muhammed’dir. Onun dışında, gerek onun döneminde yaşamış, gerek ondan sonra gelecekler içinde kimseye böyle bir onay verilmez. Oysa dinimizde Hz. Muhammed dışında “cennetlik” ilan edilmiş o kadar çok kutsal vardır ki! Bu kutsalların ve şeyhlerin dedikleri adeta vahiy gibi kabul görmüştür. Oysa gerçek dindarı ancak Allah bilir. Bunun dışındaki teşhisler ancak zandır. Allah’a inanan ve samimi bir şekilde hayır üreten bir kişi Allah’a yakın olmayı, Allah’ın sevgili kulu olmayı umabilir. Hiç kimse imam Rabbani’lerin, imam Gazali’lerin, Abdulkadir Geylani’lerin, imam Humeyni’lerin maneviyattaki üstünlükleri ve mana aleminde lider oldukları şeklinde hiçbir temele dayanmayan iddialar üretmesin. Maneviyat aleminde kimin ne kadar üstün olduğunu Allah’tan başka kim bilebilir? Herhangi bir kişide Allah’tan bir vahiy mi var ki bir takım insanlara makamlar, evliyalıklar dağıtıyorlar?

    Fakat din Kuran’ın anlattığı islam olmayınca, müritlerin uçurduğu şeyhler de, “en dindar ve en takva sahibi” ilan ettikleri kimseler de, mezheplerin dinine göre oluşmuştur. Mezheplerini tartışılmaz kılmak isteyen bu kişiler, Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’nin Allah’ı rüyasında yüz kere gördüğü şeklindeki bir yalanı bile mezhep taassubuyla uydurabilmişlerdir. Kuran’da anlatılan Peygamber mucizelerini aşacak mucizeler yakıştırılan mezhep ileri gelenleri “gerçek dindar” ve “takip etmemiz gereken kişi” olarak sürekli lanse edilmektedirler. Halk böylece “Bak bu ne büyük adam, rüyasında Allah’ı görüyor… Falanca ölmüş tavuğu diriltiyor… Sen aciz bir insansın, Allah’ın bu üstün kullarına tabi ol. Nefsani olma. Bu Allah’ın sevgili kullarını izle ki kurtuluşa eresin.” diye uyutulmaktadırlar. Oysa bu şahıslar bu iddialarda bulundularsa bu; üstünlüklerine değil, sapıklıklarına delil olur.

    Dini her şeyden evvel evliya etiketlilerden, cennetin vizesini veren münasebetsizlerden, Allah adına konuşan haddini bilmezlerden kurtarmalıyız. Bunlar dine, dinsizlerden daha büyük zarar vermektedirler. Dinsizler daha çok kendine zarar verir. Bunlarsa bilgisi kıt, geleneklerin esiri olmuş halkı hikayeleriyle kandırarak, din diye kapkaranlık, içinden çıkılmaz, çelişkilerle dolu bir hayat tarzının içine sokmaktadırlar. Üstelik, dinin tekelinin kendilerinde olduğunu zannetmekte ve kendileri dışındakileri “Sen kim oluyorsun ki din adına konuşuyorsun” diye susturmaya ve bir tek kendilerini dinlenir kılmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan birçoğu, dinsizlerden daha çok kendilerini eleştiren Müslümanlar’a düşman olurlar. Çünkü bu Müslümanlar’ın, kiminin manen sömürdüğü, kiminin oyuncak yaptığı, kiminin ticari meta olarak kullandığı dini, ellerinden almalarından korkarlar. Kuran’ın birçok yerinde dini temsil ediyormuş gibi gözükenlerin hataları anlatılır. ibret alan nerede?

    "Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumu gibidir." (cuma/5)

    Görüldüğü gibi geçmişte Allah’ın kitabını bilip de onun gereklerini yerine getirmemiş olanlar “kitap yüklü eşeklere” benzetilmektedirler.

    Kutsal kitabımız Kuran’ın gereklerinin yerine getirilmemesinin sebebinin ise Allah’ın kitabının yanına yüzlerce kitabın; hadis kitabı, mezhep kitabı diye konup, Allah’ın kitabının yüzlerce kitaptan biri haline getirilmesi olduğunu gördük. Bunun sonucu olarak lafta Allah’ın kitabını savunanlar, uygulamada mezheplerin ilmihallerini rehber edinip, yüklenmiş oldukları kitabı taşımamakta, onun yerine yüzlerce cilt fıkıh ve hadis kitabını taşımaktadırlar.

    işte en önemli noktalardan biri; bu kitlenin ve onların Kuran dışı kitaplarının asla ve asla islam’ı ve onun biricik kaynağı Kuran’ı temsil edemeyeceklerini anlamak ve anlatmaktır. Mevkisi ister halife, ister Diyanet işleri Başkanı, ister şeyh olsun, ister yatırı en görkemli yatır olsun, ister türbesi en büyük türbe olsun, ister adına her yıl binlerce adak adansın, türbesine bezler bağlansın; bahsi geçen kişiler Kuran’ın değil, mezheplerin temsilcileridir. Allah’ın bizden istediği ölü tavukları diriltmemiz veya kendisini rüyada görmemiz değildir. Allah’ın mesajı Kuran’ı, yalnız Kuran’ı rehber edinmemizdir. Bunu yapmayan Kuran’ın birçok ayetiyle çelişmiş olur. Oysa “gerçek dindarlar”ın Kuran’la çelişmemesi beklenir.

    Hıristiyanlar’da bizim evliyaların karşılığı olan Saint’lerin hakkında da çok büyük mucizeler anlatılır. Mezarları ziyaret edilir. Bu kişilerin büyük fedakarlıkları ve sürekli ibadet ettikleri, hayatlarını anlatan kitaplarda yer alır. Peki, bu Saintler, Hz. isa’yı oğul tanrı olarak kabul ediyorlarsa, bu Saintler’in anlatılan olağanüstü mucizeleri onların “gerçek dindar” olduğunu gösterir mi? Tabi ki hayır. Demek ki gerçek dindarlığın göstergesi; Hıristiyanlarda da aynen gözlemlenen bu mucize hikayeleri, evliyalık ve saintlik menkıbeleri değil, Allah’ın gerçek dinini kavrayıp, uygulamaktır. Bu yüzden “evliya yolu” diye yutturulan mezhepler ve yüzlerce hikayenin ambalajladığı “gerçek dindar” portresi, hiç kimseyi kandırmasın. Bu hikayeler doğru olsaydı, Hz. isa’nın ilah olduğu iddiası da doğru çıkardı! Ne garip tablodur ki Kuran’ı satanlar Kuran’a sahip çıkıyor, büyücülerin ve muska yazanların “hoca efendi” diye etekleri öpülüyor, dini maddi ve manevi menfaatlerini sağlama aracı görenler, bir de utanmadan kendileri gibi olmayıp kendilerince kötü örnek olanları kafirlikle suçlayıp, aforoz ediyorlar. Bu tiplerden siyasete bulaşmış, tarikat şeyhi olmuş, islam’a hizmet diye ortaya çıkmış, Tevbe Suresi’nden alıntıladığımız ayetteki gibi saf insanların paralarıyla semirmiş olanlar da vardır. Cahil, geleneklerle dini karıştıran kişiler bunların makamlarına, milletvekili, müftü, şeyh sıfatlarına veya kimisinin uzun sarığına ve sakalına kanarak; dinin kendisi olan Kuran’a koşacağına, bunlara koşmaktadırlar. Kuran insanların güdülen sürüler değil, aklını işleten insanlar olmalarını ister ve Peygamber’e bile “bizi güt” demelerini yasaklar (Bakara/104). Oysa Kuran’dan uzaklaştırılan halk, menfaatler doğrultusunda güdülmek istenmiş ve Peygamber’den başka hiç kimseye onay vermeyen dinimizde, uydurma kutsallar, uydurma mezheplerle bu işe soyunmuşlardır. Halk bu yalan çarkını farketmesin diye Kuran’ın tercümesinede karşı çıkılmıştır, yanına yüzlerce cilt uydurma kaynak da konulmuştur. Halkın geneli bu kesimi, yaptığı şamata ve göz boyama yüzünden, din ile özdeşleştirmiş ve bunları “gerçek dindar” sanmıştır.

    Geniş bir kesim ise “Gerçek din bu ise din yaşanamaz” düşüncesi ile kendilerini eksik, yetersiz görüp, dinden uzaklaşmışlardır. Bir kesim, mezheplerin uydurmaları nedeniyle dinden uzaklaşınca, suçluluk psikolojisi ile Kuran’ın anlattığı dinin gereklerini de yerine getiremez olmuşlardır. Bu kesimin gerçek dini öğrenmesi ve dinin yaşanabilir olduğunu anlamaları, kendilerine güvenlerini kazanıp, dini yaşamaya niyetlenmeleri açısından hayati öneme sahiptir. Gerçek dindarlar, dine sahip çıkmalıdır ki uydurma dinlerini “din” ve uydurma kutsallarını “gerçek dindar” sananların uydurmalarından artık kurtulalım. Her konuda olduğu gibi gerçek dindarın kim olduğunu anlamada da hüküm yalnız Kuran’a göre verilirse sorun çözülecektir.

    "Şüphesiz Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için kitabı gerçek olarak indirdik. (Nisa/105)
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük