yıllardır konuşulan konu ve konuşulacak da.
erkekler:
'biz üstünüz sizden uzatmanın alemi yok' gibi feodal çıkışlar yapar,
kadınlar da 'hıh bilem biz daha üstünüz, hem siz doğurmazsınız,
- siz de sünnet olmazsınız, askere gitmezsiniz. gibi ilkokul tartışmalarına döner konu.
gerçekten bir eşitlikten bahsedebilir miyiz?
bunda, eşitlikten ne anladığımız önemli. güçlü olmak mı, akıllı olmak mı, narin olmak mı.. bir erkeğin kadından güçlü olduğunu baz alarak 'üstünlük' iddaa etmesi saçmadır. hayata 'güç' endeksli baktığının göstergesidir. gücün önemi ise evrim teorisindeki 'canlının zekası ve teknoloji geliştikçe boyunun kısalması' (fiziksel ihtiyaçların sağlandığı ortamda kas gücünün gereksizliği ve kullanılmayan organ körelir prensibi) gibi durumlarda 'doğa ile savaş' boyutunda savaşın kasla yapılmamasının getirdiği bir 'körelme' gücün zaafiyetidir.
erkeğin kadından üstün olmasını 'güç' olgusuna dayamak saçma oluyor.
uzun boylulara ' devede de var o' denmesi gibi birşey yani.
ha tamam erkeğin doğasında mı vardır tartışılır ama insanlığın gelişiminde en azından bu yüzyıl için bakarsak, erkek egemen toplumlar mevcut.
gerçi şamanizmdeki erkek-kadın eşitliği, kadınların erkeklerle beraber savaşması, devleti ortak yönetmeleri (eski türkler) gibi ilkeler de zaman içinde kültürel ögelerin gelişim ve değişimiyle erkek-kadına bakışın değiştiğini gösteriyor. hoş bunun içinde iran gibi ülkeleri ayrı tutuyoruz. adamlardaki zerdüştlük kadını 'şeytan' olarak görüyordu, günümüzdeki iran'ın bundan çok da farkı yok.
not: islam dininin o dönemde kadına verdiği haklar yüksekti. bilinenin şudur;
- kadın, erkeğin mirasının yarısını alırdı.
- 2 kadının şahitliği 1 erkeğe eşitti.
bunları dönem içinde incelersek ( tarihi dönem koşullarına göre değerlendirmek) bu hakların 'büyük bir devrim' olduğunu görürüz. ki güncel yorumlarında açıklanan bazı konular şöyledir;
- o zaman kadının deve kadar bile değeri yoktu. (gerçek)
- yeni doğan kız çocukları toprağa diri diri gömülürdü. (gerçek)
bir diğer yorum da;
- şahitlikte 2 kadının bir erkeğe denk tutulması; dönem kadınlarının ticaretle uğraşmamaları olarak değerlendiriliyor. yani ticari faaliyetlere hakim olan erkeğe ticarette duyulan güven.
bu yüzden diyebiliriz ki;
- islam, kadın erkek eşitliği konusunda 'büyük bir devrim' yaratmıştır.
güç olgusundan hareketle çıktığımız noktada, olguları teker teker ya da bir bütün halinde inceleyebiliriz.
üretimde, hepimizin yunan mitolojisi içinde gördüğümüz 'kibela' tanrıçası vardır. üretimden kasıt, doğanın bereketi (çiçeklerin hep solup yeniden açması, tomurcuklar, çocuk doğurma yetisi vs.) kadına atfedilmiştir.
kadın doğurganlığını sadece bir 'insan neslinin devamı için' şeklinde görmek eksiktir.
- cennet anaların ayakları altındadır. gibi bir hadisle değer kazandırılan 'anaların' bu görevinin kutsallığı belirtilmiş güzel bir şekilde. ama olayı sadece 'doğurganlıkla kazanılan değere indirgemek' eksik kalacaktır.
cemal süreya'nın;
önce öp sonra doğur beni.. dizelerinde yakalanan tandans ise, kanımca karşıdaki kadında kişinin kendi annesini görmek istemesidir.
bunu daha yaşamsal örnekle söylersek;
anasının dizine uzanır gibi uzanmasıdır, adamın sevgilisinin dizlerine.
şefkat devreye giriyor sanırım.
bir babanın oğlunu ancak oğlu uyuduktan sonra öpmesine rağmen, ananın şefkati 7/24 gözleniyor.
diğer bir nokta ise, babanın- çocuk için bir 'tanrı modeli' olmasıdır. tanrıdaki sıfatları düşünürsek, 'güç, erdem, koruma-gözetme, sahip çıkma.. ' gibi sıfatlardır. ve asıl bence 'ciddiyet ve güçtür' erkeği doğaya yakın kılan. erkeklerin genelde daha olumsuz düşüncelere sahip olması, kadınlara göre daha 'ölüme yakın olması' biraz da bundan olabilir.
umursamazlık noktasında ise, kadın-erkek çok aykırı konumdalar bence. kadın daha aileye bağlı olduğundan (babası tarafından daha çok kollandığından) aile geleneklerini sürdürme noktasında devam eder. bu yüzden, aşk konusunda daha kırılgan olurlar. duygu değil daha çok düşünce umursamazlığı gözledim.
' 'bir elimde cımbız
bir elimde ayna
umurumda mı dünya'' dizelerinde (orhan veli) bu görülüyor. bu da sanırım, erkek egemen kültürde kadınların kendini toplumda ifade edememesinden kaynaklanan bir 'bireysellik, kendiyle oyalanma' şeklinde dışa vuruyor.
erkeklerin genelde salaş (bakımsız) olmaları, kadınların ise kendi güzelliklerine daha düşkün olmaları bundan olabilir. (tabii daha sağlıklı bir düşünce açısından bu konu ' kişinin kendine olan saygısı' babında incelenebilir ama ayrı bir konu o)
olaya bilimsel de bakmak lazım, (fiziksel baktık şimdi biyolojik bakalım)
kadın mı daha zekidir, erkek mi? ben bunun 'mutlak bir cevabı' olduğu fikrinde değilim. erkeklerin kanındaki alyuvar sayısının fazla oluşu, onun oksijene daha fazla duyduğu gereksinimden kaynaklanıyor. yani 'erkeğin beynine daha çok oksijen gidiyor olum ehehe' tarzı yaklaşımlar komik.
zeka deyince olayı bu kadar basit kapamak da olmuyor, nitekim uzmanlar 'zekanın' ne olduğu üzerinde ciddi bir anlaşmaya varmış değiller. duygusal zeka, analitik zeka, görsel zeka... gibi bir sürü zeka çeşidinden bahsediliyor.
bizim toplumumuzda (edebi degilerde de irdelenen- mesela- 'varlık' ta) feodalizmin nelere yansıdığına da bakmak lazım.
bu toplum bilimcilik (sosyoloji) nin uğraş alanı. örneğin, neden kadının evlenince erkeğin soyadını aldığı.
aslında bu da çok geniş bir konu. ama varacağı noktayı 'kadının ekonomik bağımsızlığını sağlamada' görüyorum.
kadın ekonomik bağımsızlığını sağlarsa, yani evinin kadını değil işinin kadını olursa, işi olursa, hayata erkeğin ekonomisine muhtaç kalmadan devam edebilirse, asıl o zaman özgürlüğünü sağlar. ve SON:
ufak bir not: Atatürk, kadına seçme ve seçilme hakkını fransa'dan bile önce vererek ne kadar büyük bir devrim yapmıştır siz düşünün artık.
- türk kadınının hak ettiği yeri ilerde alacağını da belirtmiştir.
duygu asena ya yaklaşımdaki erkek ironikliğini ve müsteshi yaklaşımları doğru bulmuyorum.