solcuların, komünistlerin, kendine devrimci diyen enteresan tiplerin samimiyetsizliğini, gerçek dışılığını bana tekrar tekrar hatırlatan film. bazı kesimlere haksızlık edilmesi, işkence uygulanması, kötü davranılması o kesimlerin benimsemiş olduğu görüşü haklılaştırmıyor ne yazık ki. filmden bir diyalog:
mustafa: abi benim hiçbir şeyden haberim yok, benim bu işlerle hiç ilgim yok abi. ben kendi halinde sade bir vatandaşım.
hoca: ben de ilkokul öğretmeniyim. ama, ikimiz de onlar için tehlikeliyiz. hem de çok tehlikeliyiz.
mustafa: benim ne tehlikem olacak? ya benim ne sağla ne solla ilgim vardır. ben basit bi işçi parçasıyım. bu işlere hiç aklım ermez ki zaten.
hoca: sen ve senin gibilerin bu işlere aklı erseydi ne sen burda olurdun şimdi ne de ben.
filmin mesajını buraya sokuşturalım, millet ağzı açık izlesin, etkilensin çarpılsın filan diye uğraşmışlar; ama ben bu kısmı ne zaman izlesem bırak çarpılmayı resmen tiksiniyorum.
ya herkesin bir dünya görüşü, bir yaşam tarzı, bir düşünce sistemi var. hiçbir şeyi yoksa da hiçbir şeysiz yaşamayı seçmiş adam, sana ne? basit bi işçi parçasıysa da basit bi işçi parçasıdır. herkes senin, onun gibi devrimcilik oynamak zorunda mı? değil tabii ki. bu ülkede işkenceler yapıldı mı yapıldı. ama yapıldı diye de işkence gören kesimin saçmasapan ideolojisini benimsemek, alkışlamak zorunda değiliz anlayın şunu artık. yanlışa yanlış deyip orada bırakmayı bilmeli.
hepsini geçtim şu an ismini hatırlayamadığım bir filmde duymuştum ve o gün bugündür siyasi düsturum budur:
"bu ülkenin başına sağcısı geçti cami dikti, solcusu geçti heykel dikti... bunların hepsi aynı..."