halkın öğretmenlerinin kurula girmeyeceklerini açıkladıkları dilekçe örneği;
Öğretmenler Kuruluna,
Bugün okullarda oluşturulmaya çalışılan OGYE veya TKY nin basit bir değişiklik denemesi olmadığını artık tüm dünya biliyor. Dünya Bankası nda örgütlü çok uluslu şirketlerin bir talebi olarak ortaya çıkan bu uygulamalar, bizim gibi ülkelerin kamusal hizmetlerini devralmanın ve ticaretini yapmanın ön hazırlıklarıdır. Dünya Bankası ile imzalanan (26 Mart 1995 Resmi Gazete) Hizmet Ticareti Genel Antlaşması (GATS) doğrultusunda başta eğitim ve sağlık olmak üzere devlet eliyle yürütülen tüm kamusal alanların özelleştirilmesi (çok uluslu şirketlere devredilmesi) taahhüt edildi. Özellikle eğitim ve sağlık hizmetleri, çok karlı alanlar olarak görüldüğü için, bu alanların en geç 2010 yılında tamamen özelleşmesini sağlamak amacıyla Dünya Bankası tarafından gerekli düzenlemelerin yapılması için ülkemize milyonlarca dolar kredi verildi. (1995 e kadar ilk beş kredi için bu rakam 282 milyon dolar). "Küresel eğitim proje kredileri" adı altında verilen bu krediler için iki amaç belirlenmiştir: 1.si okulların yerelleşmesi ve özelleşmesini sağlamak, 2.si ise okul işletmeciliğini yaygınlaştırmaktır. işte okul işletmeciliğini yaygınlaştırmak için hemen, 1995 yılında Norm Kadro Yönetmeliği ile Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları Yönetmeliği, ardından OGYE uygulaması başlatıldı. OGYE, bizzat okul personeli ve veliler eliyle okulu bir işletme gibi kurgulamanın denemesidir. Bunun ardından hemen uygulanmak istenen aslında TKY dir. Şimdi bu aşamadayız. Okul işletmeciliğini yaygınlaştıracak olan TKY nedir? Dünya Bankası nın dikte ettirdiği haliyle,
1. Ekip çalışmasına dayanır. (9 ekip oluşturulur: Bitkiler, kaynak dedektifleri, koordinatörler, uzmanlar, ekipmanlar, uygulayıcılar, şekillendiriciler, gözlemciler ve işbitiriciler.)
2. Her ekip, verimi arttırmak için ekip içinde ve diğer ekiplerle rekabet eder.
3. Ekip çalışmasına göre performans ölçümü yapılır. (Bakanlık müfettişleri bu yıl TKY ekiplerinin performansını ölçmeye geleceklerini ilan ettiler)
4. Kalite çemberi içinde rekabette geride kalan, "zayıf halka" olur ve işten el çektirilir.
5. Her kalite çemberi, beyin fırtınası yapar. Ancak yalnızca verim ve kâr üzerinde beyin fırtınasına izin verilir. Üzerinde beyin fırtınası yapılamayacak konular şunlardır: özlük haklar, ücretler ve kişisel sorunlar.
"Verimi arttırma" da, Dünya Bankası ve IMF programında şöyle tanımlanmıştır: Çok işi az kişi ve az zamanda yapma (rekabet gücünü yükseltme) Pazar payını geliştirme (müşteri memnuniyeti) Azami kar artışı. Bu tam anlamıyla mal üretimine dayanan fabrikalarda uygulanan bir işletme modelidir. Tıpkı bir fabrika gibi okulları işletmeye çevirme modeli olarak bize dayatılan bu uygulamanın kabul edilmesi şu nedenlerle mümkün değildir,
1. Eğitim-öğretim bir kamusal hizmettir. Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu nda açıkça ifade edildiği üzere bu hizmet, temel amaçlarda belirtilen nitelikte bireyler yetiştirmek için verilir, mal gibi alınıp satılamaz..
2. Bu hizmette görevli olan öğretmenler, Milli Eğitim Temel Kanunu ve Anayasa da değiştirilemez hükümler gereğince öğrenci yetiştirmekle mükelleftir, dolayısıyla öğrenciyi müşteri olarak kabul etmek, suçtur.
Bütün bu gerekçelerle ben, yönetmelikler gereği bana yaptırılmak istenen bu uygulamayı, "hiçbir yönetmelik yasadan üstün değildir" diyerek reddediyorum. Bir öğretmen olarak,
- Sevgili öğrencimin "müşteri" olarak görülmesine; "parası olan, parası kadar eğitim satın alır" anlayışı ile onun eğitim hakkının elinden alınmasına seyirci kalmayacağım,
- Ulus ötesi şirketlerin kârını arttırmak ve "az maliyetle-çok iş" için kalite çemberinin zayıf halkası olmamak adına mesai arkadaşlarımla rekabete girmeyeceğim.
Bütün bunlardan dolayı meslek onurumu koruyacak ve TKy nin hiçbir basamağında görev almayacağım.
Çünkü ben Dünya Bankası ve IMF nin kölesi değil, halkın onurlu öğretmeniyim.