şu sıklıkla kullandığımız bir tabir var ya hani, "kezban" diyorsunuz ya bazı bayanlar için, bunu kullanırken hiç düşündünüz mü "neden kezban diyoruz" diye?
yani, neden "ayşe" değil, "fatma" değil, "tuğba" değil de kezban diyoruz?
alelade bir seçim olmamalı bu, altında yatan bir sebep olmalı.
biraz kendinizi sıkınca bunun cevabını da veriyorsunuz aslında;
"türk filmlerinde boy gösteren kezban karakterleri vardı ya, ondan kezban deniliyor işte..."
evet. tamam da, türk filmlerinde gördüğümüz "kezban" karakteri neden kezban peki?
neden "ayşe" değil, "fatma" değil, "tuğba" değil de kezban karakteri olmuş türk filmlerinde.
neden gösterip de vermeyen, kendini bir bok sanan, köyden inmiş şehire cahil olan ama bunu gizleyen bu karaktere, neden "ayşe" değil, "fatma" değil, "tuğba" değil de kezban denilmiş?
evet,
cevap? yok...
aslında cevap var.
kezban karakteri ve kezbanlık kavramı öyle alelade bir kavram değildir zinhar.
evet, "zinhar" dedim ya, şimdi tarihe kısa bir yolculuk yapacak ve kezbanlığın çıkış noktasını arayacağız.
türk galip ama, buradaki "türk" kavramı kavmiyetini betimlemek, bir ırka mensubiyetini belirtmek için kullanılmıyor, bilakis ona hakaret etmek için kullanılıyor. zira o yıllarda "türk" yahut "türklük" kabalığın, nadanlığın sembolize edildiği bir sıfat olduğundan galip paşa için de "kaba adam" anlamına gelsin diye "türk galip" deniliyor.
tam adı, abdülhalim galip.
anadolu'yu idari görevlerde olduğu süre boyunca uzun yıllar karış karış dolaşmış, halkın yaşamını (özellikle cinsel yaşamını) gözlemlemiş, bunu kastamonu köylülerinin şivelerinde yazdığı şiirlerine konu etmiş, neredeyse cinsellik içermeyen hiç şiir yazmamıştır.
türk galip'in şiirleri içerdiği erotizm nedeniyle türk edebiyatında "benzersiz" hatta "tek" olarak tanınmaktadır.
galip paşa'nın hangi yılda doğduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır.
çeşitli ufak memuriyetlerden sonra sırasıyla, viranşehir kaymakamlığı, ankara defterdarlığı yapmış, batum ve tırnava kaymakamlığı yaptıktan sonra amasya mutasarrıfı olmuş 1876 yılında da istanbul'da vefat etmiştir.
Kezban ve Himmet...
Galip Paşa'nın şiirlerinde erkeği Kastamonu delikanlısı Himmet, kadını, Kezban temsil eder.
Aslında pek "kadın" demez, onun yerine "kancık"ı tercih eder.
Şiir uzayıp giderken Paşa bazan bizzat kendisi araya girer, ağanın oğlunu, köy hocasını, emmiyi, yenge kadını da işin içine sokar ve 19. yüzyıl Anadolu'sunun cinsel geleneklerini renkli bir biçimde sergiler.
O dönemde "muzır" ne kavram, ne de yasa olarak mevcut olduğundan Türk Galip herşeyi apaçık, kelimesi kelimesine, hiç çekinmeden yazar.
Paşa'ya göre Himmet, tek bir şey düşünmektedir: Kezban'a sahip olabilmeyi... Ama gözü yine Kezban'da olan bir başkası daha vardır ve kızı Himmet'le birlikte görünce, Paşa'nın deyimiyle "ayı gibi böğürür", sonra da bir gazele konu olur...
böylece türk edebiyatı hem cinsellikle, hem de kezban ve kezbanlık kavramıyla tanışır.
kezban artık galip paşa'nın gazellerine, şiirlerine konuk olan bir baş karakterdir.
örneğin;
Meclise gelip Kezban'ı Himmet ile gördü
Cinlendi teres ayyı gibi amma böğürdü
Dikti göğe kaffasını köppek gibi urdu
Cinlendi teres ayyı gibi amma böğürdü
Köyde fakının üstüne sırtlan gibi saldım
Dört şaplak atıp yüzde guruş cermesin aldım
Sonra kanadından yapışıp hem yere saldım
Cinlendi teres ayyı gibi amma böğürdü
Ak cinnu kızıl cinnuyu eşşek gibi attık
Etten çomağı karna sagu sonra dayattık
Bir kızla göğüs göğse sabaha kadar yattık
Cinlendi teres ayyı gibi amma böğürdü
Gökçen kadının aldatarak gönlünü ettim
Ondan geri kattım önüme dağa ileştim
Çaldım y....ı kahbeye güm güm gümülettim
Cinlendi teres ayyı gibi amma böğürdü
bu şiir kezban'ın, kezbanlığın hayatımıza girmesine vesile olan ilk eserdir.
alın, kesin, çoğaltın saklayın...
paşa'nın kezban karakteri çok beğenilir, paşa kezban karakteri ile o dönem kastamonusunun kadın erkek ilişkilerini ele alır, inceler ve betimler.
örneğin aşağıdaki gazelde, Kastamonu'nun gerdek geleneğini saf ve samimi bir şekilde anlatmaktadır. Önce yatsı namazı kılınır, bal şerbetleri ve rakılar içilir, köçekler davul refakatinde oynar ve damat yumruklar altında zifaf odasına sokulur:
Akşam odada çokluk ile yatsıyı kıldık,
Yumruk yiyerek gerdeğe güç halle dikildik.
Bal şerbeti geldi, bir buduc ortaya kondu,
Çepçevresine gökçe sinek denli yığıldık.
Başladı köçekler oyuna, çaldı davullar,
Akcinnu yutup gakşek olup heyde yıkıldık.
Ahret sorusundan da yamanmış aman emmi,
Çekti bizi sorguya kadı eyce sıkıldık.
Taktı bu gece sorguya Galib beni Kezban,
Amla göt arasında taşak denli kısıldık...
evet, görüldüğü üzre bir efsane yavaş yavaş doğuyor.
------------------------------------------------------
galip paşa'nın bir başka "kezban" gazeli ise şöyle;
Kezban yanağın kıpkızıl sanki bi elma.
Eğleşme bana hap gibi billah yutarım ha.
Kenger, domalan, oflaz katık amma
Göt lokmasına hiç de bi aş var mı?
Keklik eti de bak yenecek şey midir hey Türk?
Oflaz gözüm ondan koca manda.
Hayr ister isen yaz sıcağında su ulaştır,
Tak boynuna yavrum koca musluklu bi kırba.
Çamlar yeşerir köylü çıkar hep alayıyla,
Soymuk yemesi çok hoş olur dağda baharda.
Korkutma kadın kızcağızı yapçene okşa,
Kızgın boğa denli yaranıp üstüne salma.
Ettiklerini köylü bilir hep senin oğlan,
Meclise varıp andiçip ayrık babal olma.
Galip koşuda geç kiziri öğdülü kap ye,
Oğlum irazaleti gözet hiç geri kalma.
evet, galip paşa günlük hayatı işliyor, kadın erkek ilişkilerine o döneme değin hiç değinilmemiş şekilde eğiliyor. ama arada sinkaflı tümceler, amlı götlü kelimeler kullanmaktan da çekinmiyor.
---------------------------------------
affınıza sığınarak galip paşa'dan başka bir kezban şiiri;
Baldan ziyade tatlı var mı gel deme Himmet
Baldan da şekerden de sikiş tatlıdır elbet
Bileştiğin amınn belki bi bok yer
Eyleşme bana kendini siktirtme be var get
Hammal sırığından yoğunun yer de ses etmez
Kastamonu uşağında kuzum vardı bu gayret
Göt göt deyip kizir öyle gebermiş
Oğlan güzel olmuş diyelim rahmet
Kezban yanına gelse carttan osursa
Mis gibi kokar burnuna oğlan senin elbet
Bir kerrecik Kezban dudağın ah
Galip benim ağzımda vardır halen o lezzet.
şaka değil bunların hiç biri, yahut ben uydurmadım. bunlar türk edebiyatına altın harflerle yazılmış marjinal dizelerdir.
------------------------------------------
evet, devam edelim;
Pek yarağım su koyun bir iki kaç
şalvarım yenge kadın amcığın aç
Böyle pis sevgiyi ömrümde gözüm görmemişim
Taç yapıp kâh başına kâh götüne etme tıkaç
Sen geçersen bu Kamışlı Geçidi'nden hey oğul
Paraya karşılık elbet alırım bir göt baç
Götünü şöyle bir açsan da dinelsen dursan
Yanaşıp ben de bir aygır gibi öpsem març març
Kezban'a ıscağın oldu kutu bulmuş Galip
Köyde durma siktir âyân anan istanbul'a kaç.
------------------------------------------
görüldüğü üzre kezban artık bir efsane.
neyse, biz devam edelim;
Çaldı sopayı cermeye kesdi bizi kökten
Ayan domuzun köycek elinden ağa yandık
Biz Başkale'de ah bu kış kara boğuluk
Kırk gün ayılar denli hep inlerde kapandık
Girdik sırığa yük taşıdık gümrük önünden
Artık deme gitsin kuruşu çokça kazandık
Hiç kalmadı Galip sılaya gitmeye harçlık
Gakşeklikile kekremsi suya amma dayandık
işte böyle ağalar beyler...
kezban kezban deyip duruyorsunuz yıllardır, ama hiç biriniz çıkıpta demedi ki "aga bu nedir?"
görüldüğü üzre "kezban", galip paşa'nın erotik dizelerine konu olmuş bir efsane, bir karakterdir. galip paşa'dan devşirilmiş olan kezban, önce hikaye ve anlatılara, sonra romanlara, sonra türk filmlerine ve son olarak da sosyal medya literatürüne girmiştir.