bir sızı vardı, bütün bedenimi usul usul ele geçiren bir sızı. kendimi "şey" gibi hissediyordum. hani şey i hiçbir şeyle birleştiremezsin ya. ne bir le birleşir ne de her le birleşir. hiçbir şeyle birleşmez, hep yalnızdır şey. ben de öyleydim işte. ne zaman kendimi birine adayacak olsam kendimi hiç bilmediğim bir yerde buluyordum. ve yeniden tanımaya başlıyordum her şeyi. nefes almayı yeniden öğreniyordum, yürümeyi, koşmayı yeniden öğreniyordum.. ama öğrenemediğim şeyler de vardı. unutmak gibi, alışmak gibi. unutamıyordum, alışamıyordum bu yeni hayata eski acılarla, sızılarla. aslında öğrenmem gereken unutmak ya da alışmak değildi. aldırmamaktı. aldırmıyor gibi yapmaktı. mutluluk rolünü oynamaktı öğrenmem gereken.. kendi yazdığım bir senaryoda mutlu olmadığım halde mutluymuş gibi yapacaktım. yapmalıydım..