baki

entry78 galeri
    28.
  1. Kanuni Dönemi'nin zenginliği, hiç kuşkusuz sanatına da yansıyan Divan EDebiyatı'nın en önemli birkaç şairinden biri kabul edilen isim. ve bir beyitini inceleyelim:
    "Dilâ câm-ı şarâb-ı aşk-ı yârı şöyle nûş et kim
    Felekler güm güm ötsün başuna meyhaneler dönsün"

    Günümüz Türkçesi: "Ey gönül! Sevgilinin aşk şarabının kadehini öylesine iç ki, gök kubbeleri güm güm ötsün; başında meyhaneler dönsün."

    nûş: iç! Afiyet olsun! içme, tiryak, panzehir, bal. gibi anlamlara gelir.
    nûş-bâd: Âfiyet olsun.

    Beyitin açıklamasını yapacak olursak;
    Felekler iç içe gök kubbeleridir. Çok içen kimsenin de başı döner. Gökkubbesi meyhane ve her şey dönen bir yapıya sahiptir. Hem çok içen kimsenin başı zonklayarak ağrıyacağı gibi, kubbeli binalarda da ses güm güm öter, yankı yapar.

    Beyitte "başına" kelimesiyle sihr-i helâl sanatı yapıldığını görmekteyiz. Yani bu sözcük "başında felekler güm güm ötsün" anlamıyla 2. mısranın ilk cümlesine; "başında meyhaneler dönsün" anlamıyla da diğer cümleyi karşılar durumdadır.

    Yine beyitte câm-şarâb-nûş-humhâne gibi kelimeler anlamca birbirleriyle ilintili olduklarından ve "içki" kavramı etrafında toplandıklarından tenâsüb sanatını oluşturmuşlardır.

    Beyitte meyhÂne anlamında humhÂne denmesi, hem küpün yuvarlaklığını anlatmak, hem de küpler dolusu şarap içildiğini belirtmek içindir. Zira, eski meyhanelerde müşterilerin oturduğu yerde şarap küplerinin de bulunduğu söylenir. Ayrıca "hûm" sesi, beyitte "güm güm" sesi ile benzer bir ahenk yaratmaktadır.

    Beyitte şarap içmek yerine mecâz-ı mürsel yoluyla "câm nûş etmek" kullanılmıştır. Yani gökkubbeleri ile bir ilişki kurulmuştur. Gökkubbeleri de hem kadeh gibi yuvarlak hem der cam gibi saydamdır.

    Aslında baktığımız zaman, ilk beyitte zannettiğimiz gibi, bir meyhâne , çok içilen şaraplar, başı dönen ve ağrıdan zonklayan sarhoşlar yoktur. Bâkî'nin sözünü ettiği şarap aşk şarabıdır. Aşkın şaraba teşbihinin nedeni onun da âşığı sarhoş etmesi oalrak düşünülmelidir. Bu aşk şarabını içecek ve kendinden geçecek olan da insan değil, soyut bir kavram olan gönüldür.

    Yukarıdaki açıklamada da gördüldüğü üzere, dilin en ince yanlarını, estetiğni, yalınlığını ve çeşitliliğini son derece kaliteli bir üslupla savunan bir şairdir Bâkî. Ki yaşadığı dönemde Azeri şairi Fuzuli'nin bile gölgeleyemediği bir üne kavuşmuştur. Türkçe konuşulan tüm çevrelerce tanınarak Rum Sultânü'ş- Şu'arâsı yani Rum Şairlerinin Sultanı olarak anılmıştır.

    Günümüze baktığımızda saçmasapan gazete köşelerinde, televizyonlarda basma kalıp boş laflarla insanların dertlerine derman olduğunu iddia eden fırsatçıları gördükçe insanın gerçek anlamda ruhunun estetik hücrelerinin ta en derinlerine neyin işleyeceği sanırım âşikardır.
    1 ...