sene '60lı yıllar. kabataş erkek lisesinde 1.sınıf talebesiyim. sömestre tatilinden dönüyorum. kara trende bir yolcuyum. iki günden fazla sürüyordu iskenderun istanbul seferi. o vakitler trende 3 ayrı mevki vardı. 1.sınıf, kırmızı maroken koltuklar; 2.sınıf koyu yeşil renkte maroken koltuklar; 3. sınıf bildiğiniz tahta sıralar, çıplak. ayrıca yataklı ve kuşetli ayrımı vardı. parana göre hizmet.
uzatmayalım, trende acayip kaşınıyorum. elim başımda mütemadiyen. o vakitler şampuan falan yok, sabunla yıkanıyorsun. dedim her halde aceleden iyi durulayamadım saçlarımı. sultanahmete vasıl oldum. kaşıntı artarak devam ediyor. fikriye ablam rahmetli çağırdı yanına beni, saçlarımı karıştırmasıyla çığlığı bastı. ne oluyor demeye fırsat kalmadan, çıkar üstünü başını dedi, itaat mecburi. çamaşırları koca tencere irisi bir şeyde kaynatmaya koyuldu. sıra bana gelmişti, tahammülü fersah sıcaklıkta suyla başladı başımı yıkamaya. aslında yıkamak denmezdi buna, parçalamaya, yolmaya az kaldı. tam bitti derken otur dedi kıpırdama, bu defa bir tas gaz yağını boca etti başıma, başladı tarakla adeta kazımaya, durmak bilmiyordu, iki su daha yaptı, bendeniz pancar çocuk.
bu işkence bir iki gün sürdü. fikriye ablam başımdan bitleri söküp attı. arada okul dönüşü bir iki sirke yakamda. allahtan okulda farkedilmedim, zaten yabancılık çekiyorum, istanbulun mutena semtlerinden çocuklar dolu okulda. görülseydi duman olduğumun resmiydi.