yaz aylarında her şey darmadağındır, kimin nerede neler yaptığını hiç kimse tam olarak bilemez. sonbahar'ın nizama getirişini severim. monotonluk değil belki ama her şeyin düzene girişini seyrederim omzuma almazsam üşüyeceğim hırkayla.
o güzelim sıcacık çaylar, kahveler içime fenalık getirmez artık. sıcaklamam, ısınırım. pencereler kapanır, film izlerken duyulan sesler de azalır.
sonbahar bence hüzünle huzrun kaynaştığı bir dönemeçtir. duyulacak keder ne kışa, ne ilkbahara, ne de yaz'a yakışır. sokak ortasında iki damla gözyaşı dökülecekse aylardan mutlaka ya eylül, ya ekim ya da kasım olmalıdır. sonbahar bana, evime gelmişim gibi hoşgeldin diyen bir karşılayıcıdır. seromoniyi uzun tutmayız, malum artık küresel ısınma denen meret yüzünden yaz ve kıştan başka mevsim de olmayacaktır zaten.
ya ben sonbahar'ı çok seviyorum diye bi' yerlerden müdahale ediyorlar ya da tamamen tesadüf; yaşamımdaki hayati doğumlar, hayati tanışmalar, el sıkışmalar hep de bu aylara rastlar.