hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları

entry874 galeri video1
    245.
  1. emekli olduktan sonra değişik ticari işlere atılmaya kalkışan babam, "gıdada batma olmaz zaruri ihtiyaç" dedi ve tavuk işine girmişti. haftalar aylar geçti ve akmasa da damlar vaziyetteydi durumumuz. her sanah güneş doğmadan tavukları alıp anlaştığı marketlere götürecek ve komisyonunu alacak akarı yok kokarı yok. böyle başlamıştı bu işe.

    yanına istemese de sevdiği bir arkadaşının oğlunu aldı. "hem ona iş çıkar hem bana yardımcı olur" diyordu.

    arkadaşı yıllar önce intihar ettiğinde, kendisini babamın gömmesini istediği halde, bu hayırsız oğlan kimseye haber vermemiş, adamcağızın kimsesizler mezarlığına gömülmesine mani olmamış. oradan kinli ama yine de "ali bana bir şey olursa bu çocuğa göz kulak ol, kendini boş ver bir mazluma zararı dokunmasın" deyip durduğu için arkadaşı, ne iş yapsa kıyısından bu sıfatsızı da bulaştırırdı o işe.

    bir sabah yine tavukları almak için çıktılar yola. çıktılar diyorum, sabah 5 dedin mi annemin hazırladığı kahvaltı kokusuna uyanıp, babayı işe göndermemek namümkün. aradan birkaç saat geçti babam eve kan ter içinde geldi. üstü başı paramparça, yüzü gözü kan. öyle dayak yiyecek adam da değil hani heybetli, duruşunu gören arkadaşlarım selam vermeye korkar. "kızım mafya mı baban" diyenini duydum.

    velhasıl kelam, tesadüf eseri gittikleri yeni bir fabrikanın sahiplerine bu hayırsız tıynetsizin bir sürü borcu varmış. defalarca dolandırmış adamları. e babamı yanında gördükleri için de tüm işçilerle birlikte çökmüşler başlarına.

    önce babamı rehin almışlar, haysiyetsize "parayı getirmezsen öldürürüz" demişler. ama babam zeki adamdır, biliyor gitti mi gelmez bu puşt. orada adamları ikna etmiş, "o kalsın beni bırakın artık borç benim akşama kadar getircem diye"

    sözünü de tutmuş,

    gitmiş bankaya, aramış eşi dostu, satmış bu iş için aldığı kamyoneti, zar zor denkleştirip hayatını kurtarmış itin. o hırsla bir güzel de kendisi dövmüş itoğlunu. dövmüş dövmesine de neye fayda? borç gırtlakta, birikim yok, tek gelir emekli maaşı. iş kuracak sermaye yok, eldeki avuçtaki gitmiş.

    ramazanın en soğuk aylara denk geldiği o yıl annemle babam her zamanki sahura kalkmıştı. canım babam anneme tek başına hazırlatmaz, onunla uyanır, biri çay demlerken diğeri ekmek açar -daha ekonomik diye eve un alırdı babam, annem ekmek açardı- hazırlar yer, bulaşığı beraber yıkayıp yatarlardı.

    ben de normalde oruç tutardım ama babam o ramazan bayramında şiddetle tutmamamı söylemişti. ben de ufak tefek hastalıklar geçirmeme bağlamıştım haliyle bu tepkiyi. yoksa babamın hoşuna giderdi ibadet etmemiz. ben de sözünü dinledim, o yıl oruç tutmadım. ama aksilik bu ya bir gün sahurda benim de kalkacağım tuttu.

    masaya oturduğumda bir gariplik vardı ama anlayamamıştım tabi.

    babam kafasını masadan kaldırmıyordu, annem göz ucuyla babama bakıyordu. ben çocuk aklımla ne olduğunu anlamamış, sofradaki eksikliği fark etmemiştim. galeta (o zamanki adıyla kaynana sopası) ve çay en sevdiğim ikiliydi zayen, sofrada kuş sütü olsa yine görmezdim. hoş ne kuşsütü, kuru bir teneke peynirden başka bir şey de yoktu masada. annemin yaptığı bazlama mis gibi kokuyordu ama babam benim gibi düşünmemişti. masaya gözyaşının damladığını gördüm. o kadar yaş o koca adamdan nasıl akar hayret? hayret de neden ağlıyor bu adam? çok geçmeden annem sessizliği bozdu.

    "ali ne canını sıkıyon, olur bu günler de geçer. her sene aynı geçecek değil ya. geçen sene yağ bal içinde yüzüyoduk bu sene böyle oldu. kaldır hele kafanı"

    babam kaldıramadı.

    ben de ağzımdaki galetayı yutamadım.

    kaç dakika geçti bilmiyorum ama saat gibi geldi saniyeler yatağıma gidene kadar.

    o gece öğrendim babamın eve kan ter içinde geldiği ve yana yakıla para aradığı o sabah neler olduğunu.

    bir daha da hiç sahura kalkmadım. çok uzun bir süre kahvaltılarda uykum olduğunu bahane edip yataktan çıkmadım. akşam yemeklerinde babamın yüzüne bakamadım, yine görürüm diye o gözyaşlarını...

    neyse ki bir şekilde geçti zaman,bitti kara günler.

    o puşta ne mi oldu?

    babam onun borçları yüzünden sofrada ağladığı döneme denk gelmese de sonunda adlet yerini buldu. bir sabah kafası taşla ezilmiş bir şekilde ölü bulundu. faili ise meçhul. babam "kimbilir kimin canını yaktı yine" diyen annemi hala susturur. hala ona da dua eder. üstelik kimsesizler mezarlığına da gömdürmedi onun babasına yaptığı gibi.
    16 ...