kendisini seven pek azdır. zira herkese çatar. mustafa kemal paşa'ya, osmanlı'ya, islam'a ve cumhuriyet devrimlerine sallamaktan asla vazgeçmez. ateisttir, ayrıca pek muteber bir tarihçi de değildir, bizim ''tarihçi'' saydıklarımıza oranla bu hususta çok daha zayıftır. ama kendisini mazur görüyorum çünkü hitap ettiği kitle de aynı kendisi gibi. benim çok tutmadığım ve islamî intelijansiye anlamda yetersiz bulduğum caner taslaman'dan dahi ayar üzerine ayar yiyor programlarında. bu hususta da ayrı bir tebriği hak etmekte.
kısacası sevilmemesinin nedeninin hem ideolojik sebeplere hem de yetersiz tarihçiliğine bağlı olduğunu düşünüyorum. 'yetersiz tarihçi'liğinin yanı sıra, üslubu da bunda etken. mesela bugün adeti olduğu üzre kardeş katli mevzusuna değinip, osmanlı devletine ve islam'a saydırma fırsatını kaçırmamış. cin gibi hatun canım... şöyle satırları var:
--spoiler--
'' (...) bu formulasyon sayesinde padişahın koyduğu hükümler, şer'i hükümler gibi kutsal oluyordu. ancak kanunnamenin kardeş katline cevaz veren hükmü, şer'i hukukun bile gerisindeydi. çünkü şer'i hukuka göre suçsuz bir insana ceza verilmesi mümkün değildi''
--spoiler--
sonrasını boş verin. henüz 15. yüzyıldaki kanunun hükmünü 'gerici-ilerici' olarak yorumlayan mezkur satırların müellifi, aynı zamanda osmanlı şer'i hukukuna dair zerre bilgisi olmadığını da gözler önüne sermiş. osmanlı devleti'nin 'şeriat devleti' olduğunu iddia etmek de ayrı bir kafa. osmanlı; abbasî ve emevî devletlerinin islam'ı devletle bütünleştirmesinden ders almıştır. asla bir teokrasi olmamıştır. padişah, ilmiye ve onun desteklediği bektaşî askeriye ile bürokrat, seküler kalemiye arasında sarkaç rolü oynayarak nötral kalır, onun nötrlüğü devleti de nötr yapardı. teokrasilerde ruhbanlar iktidardadır ve devlet açıkça dinle özdeşleşmiştir. iran'a bakabilirsiniz bu hususta. osmanlı devleti böyle değildi. buradan ''osmanlı şeriatı uygulamıyordu'' gibi bir anlam da çıkmasın. sapına kadar uyguladılar ama kendilerini dinle de özdeşleştirmediler. kuruluş ideali ''sünni islam'ı korumak ve ilayı kelimetullah uğruna gaza etmek'' olsa da, osmanlı devleti'nin seküler bürokrasisini de kimse inkar edemez. buna ''din ü devlet'' deniyordu... ''din ü devlet''i bilmeyen tarihçi mi olur?
konumuza gelirsek: padişahın kanunları dinen kutsal değildir. fatih, ''bunlar atam dedem kanunu'' derken örfî hukuktan bahsediyordu. örfî hukuk şer'î hukuka tabidir. bunun tabi olup olmadığını kim sorgular? ulema... ulema, ''din ü devlet'' ilkesi gereğince, devletin dine ağır basmasını engellerken, devlet hükümlerini dine de uydurma görevini üstlenirdi. ''meşru'' kelimesi zaten 'kitabına uydurma' manası taşır. bu nedenle osmanlı devleti ulemasını hep korur kollar ve onlara değer verirdi. zira devlet dine çok ağır basarsa, bektaşî yeniçeriler ulema desteğiyle ayaklanır, sarkaç rolünü oynamasını beceremeyen padişahı tahttan indirirdi. aslında formül teoride muhteşemdir fakat yeniçeri ocağı bozulduktan sonra askerlerin ''etli pilavda et suyu yok'' gibi bahanelerle ayaklanmasının ''din ü devlet'' ile pek alakası yoktur. yeniçeri ocağı gittikçe kontrolden çıkmıştır ki, o bu yazının konusu değil.
kendisinin islam hakkında da pek bilgisi yok. diğer mezheplerin aksine hanefîlerin baş imamı ebu hanife'ye göre padişah, ''asilerin devlete karşı ayaklanma hazırlığı içerisinde olduğunu hissederse, ayaklanma vuku bulmadan üzerlerine ordu gönderebilir'' bu içtihadı osmanlı devleti kullanmıştır. hz. ömer'in ''senin suçun yok fakat burada fitne doğarsa sorumlusu ben olurum'' diyerek sürdüğü insanların rivayet olunması, islam'da reşid halifelerin tatbikatlarının delil olması kabilinden değerlendirilip, bu hususta alınmıştır. şer'î hukukun bekçisi ulemanın çoğunluğu bu uygulamaya cevaz verip, durumu meşrulaştırmıştır. ortada şer'î hukuk açısından bir problem de bulunmamaktadır. zaten ''fitnenin adam öldürmekten daha kötü olduğu'', ''umumun menfaatinin kişi menfaatinden önce geldiği'', ''sultanın siyaseten katl yetkisinin bulunduğu'' bütün islam alimlerinin kitaplarında yer bulmuştur ki, imam gazzalî'nin yöneticilere öğüt vermek için yazdığı risalede ırak'ta bir bölgeye atanan yetkilinin hırsız ve isyancı halkı düzene sokmak için gece dışarı çıkmayı yasakladığı, buna uymayanların hepsinin kellesini alıp yola dizdiği, bu uygulamadan 1 hafta sonra kimsenin yerdeki altını almaya dahi cesaret edemediği anlatılır. sultanın bu tür salahiyetleri mevcuttur. ''hesabını allah sorar, halk soramaz. halk isyan ederse, daha büyük fitne çıkar'' gibi ifadeler, bu tatbikin esasını oluşturur.
velhasıl kelam, ben kendisini bu kadar ciddiye alıp yazı yazdığım için utandım.