Bir kadının kaderi; sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakati arasında çizilir demiş Tolstoy.
Doğru demiş.
Her kadın kendini üzecek bir adam seviyor sanırım. Ya da tam olarak kavuşamayınca, beraber olamayınca ya da adam sevmeyince aşk oluyor.
Dünyanın en iyi adamı da olsa onu seven kadını sevmedikten sonra piçtir sonuçta. (Gülücük tam olarak burada)
O yüzden kadınlar; artık yorulduklarında, malum sevdicekten ümit kestiklerinde, sevmek yorucu bir eylem sevileyim yeter diye düşünmeye başladıklarında etraflarında pervane olan, aslında varolan ya da planladıkları beklentilerin tam tersine de olsa efendi ve aşık bir adam bulup evleniyorlar.