yıl 1976, trabzonspor , izmir de göztepe yle berabere kalırsa, şampiyonluk ilk defa anadolu ya gelecek. kabarmış heyecanımız nereye koysak durmuyor , mahallede arkadaşlara , başkandan araba isteyelim dedim. trabzonspor başkanı, un fabrikası sahibi şamil ekinci . gülbahar dan aga mesut, faroz dan üveyiz ve ben, taksiyle fabrikaya gittik, başkanın odasına girdik. taraftarlar olarak otobüs istiyoruz, maça gideceğiz , dedik. yumuşak huylu , çok tatlı bir adam, derin bir sevinçle hiç soru sormadan telefonu kaldırdı, kanberoğlu şirketini aradı. iki otobüs verin , çocuklar izmir e kadar gidecek , istanbul da galatasaray la kupa maçımız da var , diye araya sokuşturduk, telefonda ordan istanbul a geçecekler, sonra geri gelecekler.
iki otobüsü gülbahar mahallesinde parkın önüne çektik, faroz , arafil boyu, gülbahar gibi büyük mahallelerden onbeşer kişi, bahçecik , hacıkasım , yenicuma gibi diğer mahallelerden beşer kişilik kontenjan ayırıp haber gönderdik. yer kavgası , dövüş , hakaret , otobüslere bindik. otobüs giresun sınırı aksu tesisleri nde ilk molayı verdiğinde , neye uğradığımızı şaşırdık. hiç kimsede para yoktu. tüm otobüs gülmekten kırıldık. mahalle dayılarından biri (ismini vermiyorum , bugünkü itibarı sarsılır) ilk nutkunu verdi: .mına koduğumun uşakları paranız yoktu, niye bindiniz! .arafil boyundan aga mustafa yı hatırlıyorum. gama bülent uzun boylu , babayiğit bir çocuk , bir de bokludere den sultan ı , ufak tefek bir oğlan ama bela, kavgasız dövüşsüz günleri yok , bir de faroz da ünlü arap ı. elimizde davullar , bayraklar .yemeği bitirdikten sonra topluca kasanın önüne geliyor, trabzon- trabzon diye bağrıyoruz. çocukların yüzlerinde zaptedilmez bir şehvet , azgın bir zalimlik anadan doğma huyları.pis dişleri , sırıtan dudakları , hemen herşeyi sarsarak yoklamaları , sağa sola şeytani tekmelerle çeki düzen vermeleri ,alaylı gülüşleri , küfürleri dayanılacak gibi değil . hayatlarının tek bir gününü tatlı bir huzurla geçirmemiş zincirlerinden boşalmış tam bir serseri konvoyu . garsonlar , ahçılar , müşteriler başımıza toplanıyor. farozlu çocuklar espiye deresine taşköprü kurulacak oyun havasına kendi uydurdukları bir tür çiftetelliyle ortada oynuyor, biz el çırpıyor , tempo tutuyoruz. bağırmaktan şakaklarımız zonkluyor. üveyiz müdüre yanaşıp senin anlayacağın dayı, bu .mına koduğumun uşaklarının hiçbirinin parası yok!. samsun sınırına gelmeden hiç kimsede ses kalmadı, bir de otobüs içinde sinir yıpratıcı kavgalarla birbirimize giriyoruz, sürekli acıkıyoruz , küçük bakkallar önünde durup, yüz kişi içeri dalıyor, domates, sigara , hıyar, karambole getirip, taşıyoruz. içimizde tek kişi bile acıksa, otobüsü durdurup tarlalara dalıyoruz! şehirden uzaklaştıkça ateş gibi parlıyor , fişek gibi patlıyor, köpüre köpüre şeytanlaşıyoruz. ve sonra otobüs içinde ganimetleri pay ederken yine suratlarımızı delip geçen, alevli küfürlerle birbirimize saldırıyoruz.
ankara ya kadar lokantalar hesap vermeyişimize bozulmadı, şampiyonluk hediyesi olarak coskumuzu alkışladılar, bu tölerans, bu gurur duygularımızı en şiddetli noktalara taşıdı, trabzon, ankara güzergahında bir namımız vardı. araba , afyon a doğru harekete geçince başka bir ülkeye girdiğimizi anladık, rüya bitmişti , bağırmalarımız, sloganlar, davul para etmiyor, garsonlar ellerine bıçak alıp kapıya diziliyorlar.&kimse para vermeden çıkamaz ! bu bizim için boğaya kırmızı göstermek , kavganın açılışı genellikle hep şöyle olur, farozlu çocuklardan biri arap ın yanına gidip arap şu garson var ya sana ana avrat küfretti! , arap, hangi .mına koduğumun çocuğu göster bana! , lokantanın ortasında garsonlar yere yatırılır , masalar dağıtılır, kavgaya girmeyenler, sırf şenlik olsun diye mutfaktaki tabakları tavanda kırarak çatışmaya akrobatik renk katıyorlar. lokanta sahibi yalvar rica araya giriyor , para-mara almadan, kapıya atıyorlar bizi.
afyonda efelenen garsonlarla gerçek bir meydan savaşı verdik, çünkü öylesine yanından geçtiğimiz lokantanın önünde üst üste dizili yüze yakın bira kasası görmüştük. biz içerde kavgayı başlatacağız, bir bölük dışardan kasaları otobüse yükleyecekti. afyonlular ellerinde sopa, on-yirmi kişi, hücuma geçtiler, bizim çocukların ellerinde hiçbir kesici alet yok , ancak üstün yetenekli küfürleri ve her an pislik çıkartmak için geliştirdikleri keskin görüşleri var, bir de kavga anında hipnoza girer gibi , öfkeden çılgına dönüyorlar, dövecek adam kalmadığında boş bir masayı saatlerce tekmeleyip, yumruklarını indirip ... ya da hiç gereksiz boş bir öerdiveni sökmeye başlıyorlar! yani, efelerin hiç sansları yok. içimizde tek mağdur kanberoğlu nun şoförleri. araya giriyor , yalvarıyor , rezil olduk firmamız mahvoldu, diye bağırıyorlar, dinleyen yok. şoförler kendi aralarında plan kurdu., hepimiz topluca yemeğe indiğimizde dağ başında otobüsleri kaçıracak, tedbir olarak otobüsün içinde adam bırakmaya başladık . ve şoförler bizi dinlememeye başladı, otobüsten biri işeyeceğim dur diyor, şoför durmuyor, çocuklar çok geçmeden otobüs koridorundaki tüm çöp kovalarını ağzına kadar sidik dolduruyor, yani şoförler bir nevi rehin kalmıştı elimizde. bir başka ülkenin topraklarındaydık, ya da herkesin beyninde bir kabuk çatlamıştı, sürekli boğuşan, dalaşan başıbozuk kalabalık girdiği dükkanları soyup otobüse taşıyor, yine mahallenin dayısı otobüsün mikrofonunda nutkuna başlıyo: . mına koduğumun hırsızları, şerefsizsiniz ulan, trabzonun adını rezil ettiniz . rospu çocukları, bir daha yapan olursa otobüsten atacağım... sonra getirin ulan malları! getiriyorlar , teker teker bölüştürülüyor.ve son gücümüzle bağırmaya başlıyoruz , ön taraf: bordo! ;, arka taraf: mavi! ...
bordo-mavi, bordo-mavi izmir e girdik. konak basmahane de otobüsten indik, önce meydanda bir tur sonra kordonu baştan sona, sonra, tek tek birahanelerin önünde, biz geldik , turu attık. askerliğini izmirde yapan on-onbeş trabzonlu asker de karıştı araya. faytonlara doluştuk, para vermeden şehir turu attık
neşeden bir buluta binip durmaksızın içerek , birbirimize sarılarak uçuyorduk. rüya gibi şu sahne , kalabalık slogan atarak ilerlerken, önümüzden ağzına kadar çilek dolu bir el arabası geçiyor, kalabalığın içinde bir müddet kayboluyor, arkadan araba çıktığında, dağ gibi yığılmış çileklerden birkaç çürük kalıyor tablanın ortasında. işportacı neye uğradığına şaşırıyor. bademciler, midyeciler , hıyar soyup satanlar , pilavcılar , hepsi nasibini alıyor. izmir basmahane de yarım saat içinde tek bir işporta tezgahı kalmadı.
basmahane de büyük ve eski bir otele yerleştik. farozlu çocuklar yaşlı otel sahibine, kendilerini baba bak, bu trabzonsporlu turgay, bu cemil yarın maçları var diye takdim ediyor. otelin içinde sabaha kadar davul çalındı, biralar içildi, yataklar yetmedi, halı, kilim sandalye görülen her yere kahramanlara yaraşır şekilde sızılıp kalındı. sabahın altısında bir alarm verildi, sessizce herkes uyandırıldı, hiç sebep yokken bu otelci ibne fenerliye benziyordu! diye perdeler söküldü, çarşaflar yırtıldı, topluca beş kuruş verilmeden otelden kaçıldı. akşam ekibin yarısı gruptan ayrılıp , kırk- elli kişi geneleve gidiyor, parasız oldukları anlaşılınca genelev sokağında camlar çerçeveler iniyor, kadınlar topluca hücuma geçiyor, otelden konak meydanında doğru yürürken , pantolonsuz, ayakkabısız, izmir sokaklarında üşüyerek bizi arayan arkadaşları gördük! maçtan sonra tekrar gidilip intikam alınacak, planlarını yapıyorlar.