evet haklısın aslında. ne zaman kendimle konuşmaktan yorulsam soruları ve bi okadar cevapları da saçma gelicek şeyler bekliyor bencil bilincim.
istediği nedir ki kahpekar kaderin ? hani yokluğuyla gerçeği rast gelmeyecekti?
şimdikiler. tam da bahsettiğin o an. hani ilik ilik kendinden utanır ve yüz çevirirsin ya. tam aksine ve tam istediğim gibi gülümsersin. en yenisi değil ama en ezberinden.
ya şimdi neye? kime?
ben yine gizlenip kapaklanmış ve nasılsın sorularına "semsert" cevabı top yekün bi bilinç kaybı.
güldürsünler ya da öldürsünler beni.
üstü örtülü tek bir biblo örneği kaldı benim için. sakınmam alenen bi' savaş narası.
-izmiri işgal etmeye geliyorrlarrrr.
çok karıştı. karıştırdım.
bu sanırım sahnede ilk repliğimdi.
sonuncusunu desteklemek için bu kadar karışıklığa ne gerek var değil mi, biliyorum ve susturamıyorum kendimi.
" mizansenim çok kolay aslında, seni seviyorum "
hadi oradan..
gidemiyorum ki hiç bi yere. gittiğim yere taşımamak için diye değil ki öyle bi ihtimalde yok zaten.
sitem yok, stabilize tüm mahkumlar. suç unsuru ne olursa olsun gülümsemelerini kirletmiyor.
bekçisi ne denli üzülür haline. boncuk boncuk terleri parmaklarımda, izleri ve nefsi.
sen sen ve ben. neresi kader. inanıyor muyduk biz kadere.
kaç kelepçe taktım, kaç kelepçe çözdüm sayısını hatırlamıyorum.
her seferi sefil bi' kral koltuğu. gözü hep dışarıda. kadraja yapışık demir parmaklık hep sabit. ya aklı.
kalbi yok zaten, bilincini kaybetmiş şehvetin tüm düşü sen.
sahi kime yazılır bi söz öbeği, kim bilir kimler bilir mi demeli. yokluğuyla var olan her cümlenin gerçek öznesinde payda yine yalandan yeminlere; sözde, sözümde özneleri gizli bi' enkaz. neden birilerine ya da bi şeye yazmak gerektiği hakkında yazman gerek.
yazılmalı. sisli şehir en içinden en yakınımdaki martıya ulaştı. boyum metresinin tersine, her uyandığımda orada. çok yakın.
aynı martı sanırım. saçma değil mi ? çok saçmayız.
gelmesin, gelmesin, istemiyorum geçmişin kirli kepenklerine el değdirmek. sorun mahallenin köşe baharatçısının kepenk açma ritmiyle, karşı çaprazımda kuran kursundaki seslerin büyüsü. en dip zaman diliminde ele geçiriyor beni, boş yere olduğu söylenemez. ekran klavyesine muhtaç kalmamızın peşin pişmanlık yasasının en dip maddesi, kablosuz kullanılan teknolojiyle sidik yarıştırıyor olması. o kadar mesafe. düşü düşünde kiralanmış bi' bilinç kaybı. biz hiç olmamışken de sevişebiliyoruz. alışkanlıklar gerçek bi' bağımlılığa, öfke gerçek bi' nefrete dönüşüyor.
gün geçmeden sonlandırdığımız günlerdeki alışkanlıkları bi' taraftan yok ederken bi' taraftan da yaşamaya devam ediyoruz.
ve var olmanın değerini ancak yok olduğunda anlıyoruz.