ayşe kulin

entry101 galeri
    70.
  1. "biz ermenileri durup dururken kesmedik" diyen
    zavallı cehalet yazarı vasat gerzek ayşe kulin'e
    hektor vartaryan'ın eze eze ayşe kulinin
    cahaletini suratına vura vura ders verdiği yazı
    "ben ermenileri çok severim ama o bir tehcir
    olayıdır. savaşta yaşanmış bir olaydır. savaşta yaşananlara soykırım demek zor. yahudilerinki
    gibi gidip durup dururken biz onları kesmeye
    başlamadık." tırnak içinde aktardığım sözler, 3 şubat’ta enver
    aysever’in “aykırı sorular” programına
    katılan, “best-seller” yazarımız ayşe kulin’e ait.
    ki siz de muhakkak haberdar olmuşsunuzdur.
    kulin’in katıldığı bir televizyon programında
    zikrettiği bu cümleler, sığlığın ve resmi söylemce sakatlanmış bir dimağın dışa vurumudur.
    bireysel olarak konuşan kulin’in kendisi olsa da,
    aslında dile gelen toplumdaki genel geçer
    ruhiyetin ahvalidir. nasıl incindim tarif edemem. beni inciten tabi ki
    ayşe kulin gibi vasata hitap eden bir yazarın
    söylemi değil, bir acının hodbince
    sömürülmesidir. "biz onları gidip durup
    dururken kesmedik"sözündeki pervasızlığı nasıl
    ele alsam bilemedim. "ermenileri çok severim"cümlesiyle başlayan bir paragrafın
    "kesmek"eylemiyle bitişi sevmek sözcüğünün
    manasını silip süpürüveriyor. asırlık trajedileriniz,
    mermer tanrıçaların yüzlerinden aşırma bir
    soğukkanlılıkla, "boşu boşuna kesmedik"
    cümlesinin ürperticiliğinde gamsız ağızlara meze olabiliyor. neresinden tutarsanız tutun cehalet bezeli ve
    hitap ettiği kitlenin kültürsüzlüğüne güvenerek
    dillendirilmiş basit açıklamalar bunlar. "savaşta
    yaşananlara soykırım demek zor"cümlesini ele
    alalım. tarihteki en büyük soykırımların savaşlar
    esnasında yaşandığını göz önüne aldığımızda ne denli yanlış bir çerçeveden bakıldığını idrak
    edeceğiz. pek az soykırım vardır ki savaş
    esnasında yaşanmamıştır. örneğin, ispanyolların
    güney amerika’da gerçekleştirdiği kitlesel
    katliamlar taraflar arasında resmi bir savaş ilanı
    olmadan gerçekleşti. f. pizarro önderliğindeki ispanyol işgalciler inka bölgesini ele geçirdiler.
    yeni bir ispanya kurmak adına yerel halkı
    acımasızca katlettiler. 1542 yılında peru
    valiliği’nin kurulmasına dek isyan eden inkaları
    bastıran ispanyollar 1572’ de vilcabamba’daki
    son inkaların düşüşü ile inka medeniyetini bitirmiş oldular. işgal durumunda yaşanan bir
    soykırım örneğidir ispanyolların güney
    amerika’yı işgali. ya da ruwanda’da
    gerçekleşen tutsi soykırımı’nı ele alalım. yine
    birbirlerine uluslararası hukuk çerçevesinde
    savaş ilanında bulunmamış taraflar arasında vuku bulan üzücü bir kıyımdır. fakat bu acı
    katliamı bu şekilde ele alsak dahi bir iç savaş
    olduğu gerçeğini yadsıyamayız. zaten tarihteki
    soykırım pratiğine baktığımızda aşağılık
    katliamcılar planlarını uygulamak için savaşları ve
    siyasi istikrarsızlıkları bir fırsat olarak görmüşlerdir. "savaşta yaşananlara soykırım
    demek zor" savını ciddiye almak bir hayli güç. kulin "biz ermenileri yahudiler gibi durup
    dururken kesmedik"diyerek yakın dünya tarihi
    düzleminde yanlış bir değerlendirmede de
    bulunuyor. hitler almanyasının yahudileri durup
    dururken "kestiğine"inanmak tam manasıyla
    aymazlık. tabanda müthiş bir örgütlenmeyle yükselen nazilerin ilk amacı, almanya’yı versay
    antlaşması’nın zincirlerinden kurtarmak ve saf
    nordik-aryen ırkını yaratmaktı. dünya’daki
    büyük buhran’ın yıkıcılığı ve 1. dünya savaşı
    sonrası almanya’nın sosyo-ekonomik durumu
    yaygın işsizlikle birleşince, yahudiler hedef haline geldiler. kulin’in iddia ettiği üzere yahudiler
    durup dururken "kesilmemiştir." nazi
    harekatı’nın uzun yıllar boyunca planladığı ve
    ikinci dünya savaşı’nı fırsat bilerek uyguladığı
    zelil bir soykırımın kurbanı olmuşlardır. tıpkı biz
    ermenilerin, ittihat ve terakki cemiyeti tarafından yıllarca planlanan (1- anadolu’yu
    müslümanlaştır, 2- anadolu’yu türkleştir) ve 1.
    dünya savaşı’yla birlikte almanların gözetiminde
    gerçekleştirilen soykırımın kurbanı olduğumuz
    gibi. yahudi ve ermeni soykırımları bir birinden
    farklı değil bilakis birbirleriyle örtüşen soykırımlardır. iki imparatorluk, iki mazlum halk,
    iki dünya savaşı, iki ırkçı parti ve iki acı soykırım. türkiye toplumunun geneline hakim olan ve son
    derece yaygın olan bir başka yanlışı da
    dillendiriyor kulin. konuşması adeta bir “resmi
    klişeler geçiş töreni”ni andırıyor. “.ama o bir
    tehcir olayıdır.”tehcir bir halkı yaşadığı
    topraklardan yani doğal habitatından koparıp ihraç etmektir. tehcirin sanki soykırımdan daha
    makul, daha acısız bir eylem olduğu izlenimine
    kapılmak ve bu izlenimin yaratılışında rol
    oynamak vicdansızlıktır. yurtlarından sürülmüş,
    nereye gidecekleri belli olmayan, ceplerinde
    paraları olmayan, saldırıya, tecavüze ve açlığa karşı savunmasız olan insanları "kesmemeniz"
    onları öldürmediğiniz anlamına gelmez. üç
    dindeki meşhur hikayedeki gibi yusuf’u kuyuya
    atan kardeşleri kalkıp "yusuf’u biz öldürmedik,
    kuyu öldürdü"deme lüksüne sahip midir?
    ermeni soykırımı’nda aç karna yürümekten ve hastalıktan ölenlerin sayısı "kesilerek" ölenlerin
    sayısından daha fazladır. keza yahudi
    soykırımı’nda da açlıktan ölen yahudiler’in
    sayısı bir hayli fazladır. kulin ve toplumumuzdaki
    kulingillerin fantezi dünyalarında soykırım
    mutlaka "kesmek" fiiline karşılık gelir. "bestseller" yazarımız soykırım teriminin ne
    manaya geldiğini bilmeden değerlendirmelerde
    bulunsa da; birleşmiş milletler ve uluslararası
    kavramlar açısından terim bazı unsurlara tabidir.
    bu unsurların bir tanesi dahi tek başına
    mevcutsa; soykırım suçu vücut bulur. birleşmiş milletler genel kurulu’nun 9 aralık
    1948 tarihli ve 260 a (iii) sayılı kararıyla kabul
    edilen ve 12 ocak 1951’de yürürlüğe giren
    sözleşmenin 2. maddesi soykırım suçunu
    oluşturan unsurları sayar: madde 2 soykırımı oluşturan eylemler; bu sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal
    veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen
    ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki
    fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu
    oluşturur. a) gruba mensup olanların öldürülmesi; b) grubun mensuplarına ciddi surette bedensel
    veya zihinsel zarar verilmesi; c) grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel
    varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak,
    yaşam şartlarını kasten değiştirmek, (grubu
    doğal habitatından koparmak); d) grup içinde doğumları engellemek amacıyla
    tedbirler almak; e) gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba
    nakletmek; ikinci maddenin c bendini ele aldığımızda ayşe
    kulin ve tayfası’nın "soykırım değil tehcirdir"
    savunusu da hükümsüz kılınmaktadır.
    gözünüzün önüne vatanlarından, bildikleri
    topraklarından koparılarak suriye çöllerine
    sürülen ermenileri getirmenizi rica ediyorum bir an. yol, iz bilmediğiniz bir coğrafya. yolda
    yitirdiğiniz yakınlarınızın acısı hala tazecik
    duruyor içinizde. açsınız ve her türlü saldırıya
    açıksınız. böyle düşününce tehcir mazur
    görülebilir bir yaptırım mıdır? bugün suriye’deki
    iç savaştan kaçıp türkiye’ye sığınan 500. 000 civarı mültecinin, kamplarda barınmalarına ve bm
    ve türkiye’den gördükleri desteğe rağmen ne
    kadar zor durumda olduklarına şahidiz.
    yaşadıkları dram içimizi parçalıyor değil mi? bir
    de 100 yıl önce suriye’ye sürülen ermenileri
    düşünün. mülteci kampları yok, kızıl haç yok, bm yok, suriye’nin garantörlüğü yok, hukuk yok.
    bu şartlar altında ermenilerin yaşadıklarının
    tehcir olduğunu kabul etsek bile bu bizi
    sorumluluktan kurtarır mı? ailesi, soykırıma kurban giden ermenilerin
    mallarıyla oluşturulan emval-i metruke’den
    yolunu bulmuş bir beyaz-türk hanımefendinin
    "soykırım vardır"demesini beklemiyorum zaten.
    önemsemiyorum da. ermeni soykırımı’nın 100.
    yılına yaklaştığımız şu zaman diliminde bu tür açıklamaların çoğalacağını ve türk resmi tezi’ni
    savunan kampanyaların zirve yapacağını
    öngörebiliyorum. lakin beni asıl huzursuz eden
    bunları öngörebilmek de değil dostlarım. ben insanların yaşadığı onulmaz acıların "ermeni
    olayı", "ermeni hadisesi" gibi yavan kavramların
    sığlığına peşkeş çekilmesine katlanamıyorum.
    büyük trajedilerin bir olaya indirgenmesini
    alçaklık addediyorum. ayşe kulin gibilerin söze "ermenileri severim"
    diyerek başlamalarına dayanamıyorum. keşke
    dürüst olabilseler. keşke ermenilerin acılarını
    paylaşmak yahut inkar etmek için ermenileri
    sevmelerinin gerekmediğini idrak edebilseler. keşke “soykırım” yahut “tehcir” hakkında
    konuşurken acıya karşı vakur durmayı
    öğrenebilseler. onlarcakitap yazmış bir insanın
    "sevmek"le başlayan bir cümleyi büyük bir
    ruhsuzluk örneği sergileyerek ve umursamazca
    "kesmek"fiiliyle bitirebilmesi ne acı. belki de ben "best-seller"ların dilini
    anlayamıyorumdur. belki de çok satmanın
    formülü toplumun ezberlerine ve sığlık
    odaklarına hitap ederek yazmaktır. belki de yüzleşilmeyen onca acıdan sonra
    elimizde kalan budur: birbirlerinin acılarına
    eğilemeyen insanlardan mütevellit, ruhsuz bir
    toplum.
    0 ...