"biz ermenileri durup dururken kesmedik" diyen
zavallı cehalet yazarı vasat gerzek ayşe kulin'e
hektor vartaryan'ın eze eze ayşe kulinin
cahaletini suratına vura vura ders verdiği yazı
"ben ermenileri çok severim ama o bir tehcir
olayıdır. savaşta yaşanmış bir olaydır. savaşta yaşananlara soykırım demek zor. yahudilerinki
gibi gidip durup dururken biz onları kesmeye
başlamadık." tırnak içinde aktardığım sözler, 3 şubatta enver
ayseverin aykırı sorular programına
katılan, best-seller yazarımız ayşe kuline ait.
ki siz de muhakkak haberdar olmuşsunuzdur.
kulinin katıldığı bir televizyon programında
zikrettiği bu cümleler, sığlığın ve resmi söylemce sakatlanmış bir dimağın dışa vurumudur.
bireysel olarak konuşan kulinin kendisi olsa da,
aslında dile gelen toplumdaki genel geçer
ruhiyetin ahvalidir. nasıl incindim tarif edemem. beni inciten tabi ki
ayşe kulin gibi vasata hitap eden bir yazarın
söylemi değil, bir acının hodbince
sömürülmesidir. "biz onları gidip durup
dururken kesmedik"sözündeki pervasızlığı nasıl
ele alsam bilemedim. "ermenileri çok severim"cümlesiyle başlayan bir paragrafın
"kesmek"eylemiyle bitişi sevmek sözcüğünün
manasını silip süpürüveriyor. asırlık trajedileriniz,
mermer tanrıçaların yüzlerinden aşırma bir
soğukkanlılıkla, "boşu boşuna kesmedik"
cümlesinin ürperticiliğinde gamsız ağızlara meze olabiliyor. neresinden tutarsanız tutun cehalet bezeli ve
hitap ettiği kitlenin kültürsüzlüğüne güvenerek
dillendirilmiş basit açıklamalar bunlar. "savaşta
yaşananlara soykırım demek zor"cümlesini ele
alalım. tarihteki en büyük soykırımların savaşlar
esnasında yaşandığını göz önüne aldığımızda ne denli yanlış bir çerçeveden bakıldığını idrak
edeceğiz. pek az soykırım vardır ki savaş
esnasında yaşanmamıştır. örneğin, ispanyolların
güney amerikada gerçekleştirdiği kitlesel
katliamlar taraflar arasında resmi bir savaş ilanı
olmadan gerçekleşti. f. pizarro önderliğindeki ispanyol işgalciler inka bölgesini ele geçirdiler.
yeni bir ispanya kurmak adına yerel halkı
acımasızca katlettiler. 1542 yılında peru
valiliğinin kurulmasına dek isyan eden inkaları
bastıran ispanyollar 1572 de vilcabambadaki
son inkaların düşüşü ile inka medeniyetini bitirmiş oldular. işgal durumunda yaşanan bir
soykırım örneğidir ispanyolların güney
amerikayı işgali. ya da ruwandada
gerçekleşen tutsi soykırımını ele alalım. yine
birbirlerine uluslararası hukuk çerçevesinde
savaş ilanında bulunmamış taraflar arasında vuku bulan üzücü bir kıyımdır. fakat bu acı
katliamı bu şekilde ele alsak dahi bir iç savaş
olduğu gerçeğini yadsıyamayız. zaten tarihteki
soykırım pratiğine baktığımızda aşağılık
katliamcılar planlarını uygulamak için savaşları ve
siyasi istikrarsızlıkları bir fırsat olarak görmüşlerdir. "savaşta yaşananlara soykırım
demek zor" savını ciddiye almak bir hayli güç. kulin "biz ermenileri yahudiler gibi durup
dururken kesmedik"diyerek yakın dünya tarihi
düzleminde yanlış bir değerlendirmede de
bulunuyor. hitler almanyasının yahudileri durup
dururken "kestiğine"inanmak tam manasıyla
aymazlık. tabanda müthiş bir örgütlenmeyle yükselen nazilerin ilk amacı, almanyayı versay
antlaşmasının zincirlerinden kurtarmak ve saf
nordik-aryen ırkını yaratmaktı. dünyadaki
büyük buhranın yıkıcılığı ve 1. dünya savaşı
sonrası almanyanın sosyo-ekonomik durumu
yaygın işsizlikle birleşince, yahudiler hedef haline geldiler. kulinin iddia ettiği üzere yahudiler
durup dururken "kesilmemiştir." nazi
harekatının uzun yıllar boyunca planladığı ve
ikinci dünya savaşını fırsat bilerek uyguladığı
zelil bir soykırımın kurbanı olmuşlardır. tıpkı biz
ermenilerin, ittihat ve terakki cemiyeti tarafından yıllarca planlanan (1- anadoluyu
müslümanlaştır, 2- anadoluyu türkleştir) ve 1.
dünya savaşıyla birlikte almanların gözetiminde
gerçekleştirilen soykırımın kurbanı olduğumuz
gibi. yahudi ve ermeni soykırımları bir birinden
farklı değil bilakis birbirleriyle örtüşen soykırımlardır. iki imparatorluk, iki mazlum halk,
iki dünya savaşı, iki ırkçı parti ve iki acı soykırım. türkiye toplumunun geneline hakim olan ve son
derece yaygın olan bir başka yanlışı da
dillendiriyor kulin. konuşması adeta bir resmi
klişeler geçiş törenini andırıyor. .ama o bir
tehcir olayıdır.tehcir bir halkı yaşadığı
topraklardan yani doğal habitatından koparıp ihraç etmektir. tehcirin sanki soykırımdan daha
makul, daha acısız bir eylem olduğu izlenimine
kapılmak ve bu izlenimin yaratılışında rol
oynamak vicdansızlıktır. yurtlarından sürülmüş,
nereye gidecekleri belli olmayan, ceplerinde
paraları olmayan, saldırıya, tecavüze ve açlığa karşı savunmasız olan insanları "kesmemeniz"
onları öldürmediğiniz anlamına gelmez. üç
dindeki meşhur hikayedeki gibi yusufu kuyuya
atan kardeşleri kalkıp "yusufu biz öldürmedik,
kuyu öldürdü"deme lüksüne sahip midir?
ermeni soykırımında aç karna yürümekten ve hastalıktan ölenlerin sayısı "kesilerek" ölenlerin
sayısından daha fazladır. keza yahudi
soykırımında da açlıktan ölen yahudilerin
sayısı bir hayli fazladır. kulin ve toplumumuzdaki
kulingillerin fantezi dünyalarında soykırım
mutlaka "kesmek" fiiline karşılık gelir. "bestseller" yazarımız soykırım teriminin ne
manaya geldiğini bilmeden değerlendirmelerde
bulunsa da; birleşmiş milletler ve uluslararası
kavramlar açısından terim bazı unsurlara tabidir.
bu unsurların bir tanesi dahi tek başına
mevcutsa; soykırım suçu vücut bulur. birleşmiş milletler genel kurulunun 9 aralık
1948 tarihli ve 260 a (iii) sayılı kararıyla kabul
edilen ve 12 ocak 1951de yürürlüğe giren
sözleşmenin 2. maddesi soykırım suçunu
oluşturan unsurları sayar: madde 2 soykırımı oluşturan eylemler; bu sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal
veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen
ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki
fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu
oluşturur. a) gruba mensup olanların öldürülmesi; b) grubun mensuplarına ciddi surette bedensel
veya zihinsel zarar verilmesi; c) grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel
varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak,
yaşam şartlarını kasten değiştirmek, (grubu
doğal habitatından koparmak); d) grup içinde doğumları engellemek amacıyla
tedbirler almak; e) gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba
nakletmek; ikinci maddenin c bendini ele aldığımızda ayşe
kulin ve tayfasının "soykırım değil tehcirdir"
savunusu da hükümsüz kılınmaktadır.
gözünüzün önüne vatanlarından, bildikleri
topraklarından koparılarak suriye çöllerine
sürülen ermenileri getirmenizi rica ediyorum bir an. yol, iz bilmediğiniz bir coğrafya. yolda
yitirdiğiniz yakınlarınızın acısı hala tazecik
duruyor içinizde. açsınız ve her türlü saldırıya
açıksınız. böyle düşününce tehcir mazur
görülebilir bir yaptırım mıdır? bugün suriyedeki
iç savaştan kaçıp türkiyeye sığınan 500. 000 civarı mültecinin, kamplarda barınmalarına ve bm
ve türkiyeden gördükleri desteğe rağmen ne
kadar zor durumda olduklarına şahidiz.
yaşadıkları dram içimizi parçalıyor değil mi? bir
de 100 yıl önce suriyeye sürülen ermenileri
düşünün. mülteci kampları yok, kızıl haç yok, bm yok, suriyenin garantörlüğü yok, hukuk yok.
bu şartlar altında ermenilerin yaşadıklarının
tehcir olduğunu kabul etsek bile bu bizi
sorumluluktan kurtarır mı? ailesi, soykırıma kurban giden ermenilerin
mallarıyla oluşturulan emval-i metrukeden
yolunu bulmuş bir beyaz-türk hanımefendinin
"soykırım vardır"demesini beklemiyorum zaten.
önemsemiyorum da. ermeni soykırımının 100.
yılına yaklaştığımız şu zaman diliminde bu tür açıklamaların çoğalacağını ve türk resmi tezini
savunan kampanyaların zirve yapacağını
öngörebiliyorum. lakin beni asıl huzursuz eden
bunları öngörebilmek de değil dostlarım. ben insanların yaşadığı onulmaz acıların "ermeni
olayı", "ermeni hadisesi" gibi yavan kavramların
sığlığına peşkeş çekilmesine katlanamıyorum.
büyük trajedilerin bir olaya indirgenmesini
alçaklık addediyorum. ayşe kulin gibilerin söze "ermenileri severim"
diyerek başlamalarına dayanamıyorum. keşke
dürüst olabilseler. keşke ermenilerin acılarını
paylaşmak yahut inkar etmek için ermenileri
sevmelerinin gerekmediğini idrak edebilseler. keşke soykırım yahut tehcir hakkında
konuşurken acıya karşı vakur durmayı
öğrenebilseler. onlarcakitap yazmış bir insanın
"sevmek"le başlayan bir cümleyi büyük bir
ruhsuzluk örneği sergileyerek ve umursamazca
"kesmek"fiiliyle bitirebilmesi ne acı. belki de ben "best-seller"ların dilini
anlayamıyorumdur. belki de çok satmanın
formülü toplumun ezberlerine ve sığlık
odaklarına hitap ederek yazmaktır. belki de yüzleşilmeyen onca acıdan sonra
elimizde kalan budur: birbirlerinin acılarına
eğilemeyen insanlardan mütevellit, ruhsuz bir
toplum.