neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    40.
  1. Espri ibrişimleriyle örgülenmiş, kimsenin aklına gelmeyecek sürprizli bir hediye bularak; onu sevinçli bir şaşkınlıkla alacağından emin olduğun birine vermek...
    Sevgili Şafak Barış, bu tür esprili hediyeler bulmanın rekoru kırılamayacak bir şampiyonu...
    * * *
    Birkaç yıl önce bendenize bir karış boyunda; pedalları, zinciri, dişlileri, gidonu, dinamosuyla tüm mekanizmaları çalışan bir bisiklet hediye etmişti.
    * * *
    O hediyenin bir de gizli esprisi vardı.
    1934 yılında Ankara'daki bir ilkokul çocuğunun en büyük hayaliydi bir bisikleti olması...
    Annemle babam, bendenize bisiklet almayı sürekli reddederlerdi, o yaşta kamburumun çıkacağı gerekçesiyle.
    * * *
    Babam, Edirne Vilayeti Umur-u Hukukiyi Müdürlüğü'nden, Ankara'da Emniyet Genel Müdürlüğü 3. Şube Müdürlüğü'ne tayin edilmişti. Şükrü Sökmensüer'in Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemlerdi.
    Biz de Ankara'ya, Yenişehir'deki halıcı Ekmel Bey'in apartmanına taşınmıştık. ilk kez oturuyorduk bir apartmanda.
    Üst katımızda da bir milletvekili oturuyordu. Onun oğlu Mahmut da, bendenizle aynı yaştaydı ve Mahmut'un binip gezdiği küçük bir bisikleti vardı.
    * * *
    Mahmut, kimseyi bisikletine bindirmez, hatta elini bile sürdürtmezdi. Sadece bana izin vermişti elimle bisikletinin selesini tutmama.
    Bendeniz de "Kavak Yelleri ve Kasırgalar" adlı kitabımdaki çocukluk anılarımı yazarken; Mahmut'un bisikletinden de söz etmiştim.
    Ve Şafak Barış da, yine sadece elimi sürmek zorunda olduğum, bir karışlık bir bisiklet hediye etmişti bana.
    * * *
    Şafak'ın son hediyelerinden biri de, pencere camına yapıştırılınca güneş enerjisiyle çalışarak, güneşin prizmadan geçmişçesine düzenlenmiş 7 rengini duvarlarda, tavanda usul usul gezdiren değişik bir oyuncak...
    * * *
    Çocukların oyuncakları ve yönetici kadroların makam koltukları...
    Acaba hiç mi bir benzerlik yok aralarında?..
    * * *
    Ömür takviminin son yaprağını 51 yaşında koparıncaya dek, toplamı 95 cildi bulan romanlar yazmış ve dünya roman edebiyatında "Realist Dönem"i başlatmış olan Balzac, neden tüm eserlerini "insanlık Komedisi" adı altında değerlendirip çerçevelemişti ki?
    insanlığın her yaştaki değişik ve tehlikeli oyuncuklarını sergilediği için mi?
    * * *
    Haliç'in bitiminde, Eyüp tepelerindeki mezarlıklarla adeta iç içe olan çay bahçelerinde otururken de; Şafak'ın güneş enerjisiyle çalışan ve duvarlarla tavanda, çeşitli renkler yaratarak usul usul dönen oyuncağına benzer garip bir prizma hareketlenebilir insanın dimağında.
    * * *
    Eyüp'teki çay bahçesinden, az ötedeki duvarların arkasında uzanan taşlar âlemine geçmeden önce; "ben de varım, benim de var olduğuma inanın" diyebilmenin özlemi...
    * * *
    Böyle bir özlem açlığını yeterince doyurabilmek ve yeterince doyuramamış olmak...
    işte sorun!
    * * *
    Dünkü Hürriyet'ten küçük bir haber:
    "istanbul, yaşam kalitesinde 104'üncü
    Dünyanın önde gelen haftalık siyaset ve ekonomi dergisi The Economist'in hazırladığı dünya kentlerindeki 'yaşam kalitesi' endeksinde istanbul iki sıra gerileyerek 104. sıraya düştü
    ... Değerlendirmeler ışığında en 'yaşanılası' kent geçen yılın da birincisi olan Kanada'nın Vacouver sehri seçildi. Avustralya'dan Melbourne ise 2. oldu"
    * * *
    "Ben de varım, benim de var olduğuma inanın" özleminin açlığı, acaba Vacouver kenti ortamında kendine nasıl bir doyum olanağı buluyor; Mardin'in köylerinde, istanbul'un varoşlarında, Ankara'nın siyasal arenasında nasıl ve ne tür olanaklar buluyor?
    * * *
    Lafı kestirmeden noktalamaya doğru götürürsek; var olduğunu kendi mesleğinin bahçesinde yetiştirdiği çiçeklerle kanıtlama olanağından yoksun bulunanlar, genellikle açık veya gizli kaba kuvvet gösterilerine eğilimlidirler.
    Türkiye'de sürekli pompalanan cengâverlik tutkusuna, biraz da o açılardan bakmakta hiç mi yarar yok acaba?
    * * *
    "Onlar-biz" ayrımının derinliklerinde de; ola ki değişik türden tatminsizliklerin, değişik türde maskelenmiş tırtılları oynaşmakta.
    * * *
    Ne var ki, bu tür konuları sondajlarken de, Şafak'ın güneş enerjisiyle çalışan oyuncağının duvarlarla tavana döne döne yansıyan renklerinde, Rıza Tevfik'in mısraları başlıyor görünmeye:
    Bir hakikat var mı derken bir hayale döneriz;
    Hayat budur benim için, hatta senin için de.

    çetin altan
    0 ...