dert ağlatır aşk söyletir demiş eskiler. bir diğeri de aragon'un mutlu aşk yoktur dizesine, mutlu aşkın yazılı bir tarihi yoktur diye cevap vermiş. aşk üzerine yazılmış tüm eserler, kavuşamayan sevgililerin,vuslata eremeyenlerin serzenişleri ile doludur. tabi nadiren de olsa mecnun namıyla maruf kays gibi kritik eşiği geçip ilahi aşka mazhar olmuş zatlar da bulmak mümkün. ama genele baktığımızda aşkın menfaatçi bir tarafı var. seviyorum çünkü beni cezbetti ,benim olsun istiyorum çünkü onu en çok arzulayan benim. başkasına yar olmasına razı gelemem, çünkü birbirimiz için yaratıldık hem bir başkası onu benim sevdiğim gibi ve benim sevdiğim kadar sevebilir mi ilh.. peki ya aşk artık onu istemekten vazgeçecek kadar yücelmişse. kısmetinde ne varsa onu elde etsin diyebilmek,o kişiyi ondan vazgeçebilecek kadar sevmek hatta onu bir parça seveni de aziz bilmek. her türlü isteğin kendisinden sıyrılmak. ne bir isyan ne inilti ne şiir..sadece sükut.işte bu dizelerde sözünü ettiğim duygu var. bu kişi bir erkek midir,kadın mıdır belki de bir müridin şeyhine yazdığı kaside de olabilir. düşünmedim değil. birşey beklemiyor birşey istemiyor. eline bir maşrapa su almış, tozlu yollara serpiyor. o suyu yola serptikçe ne shakespeare'in soneleri kalıyor ne batının ve doğu'nun dünyevi aşktan çıkıp ilahi aşka uzanan hikmetli beyitleri. tıpkı mevlana'nın yunus emre'nin bir dizesi için söylediği gibi ''benim mesnevi'de anlattığımı o tek bir satırda toplamış.'' aşkın kalbi pırpır ettiren baharatlı sevincinden, seviyorum diyen sarhoş naralarından, yanakları al al eden o kaçamak bakışlardan, göze uyku sokmayan şehvetli gecelerden geriye ne kalmış? bir maşrapa su. suyu yola serpecek ve yar gelince üstü tozlanmayacak. bu kadar basit. bu kadar yalın. aralarında söz olmayacak. o aşk,dilden daha büyük bir anahtarla kilitlenmiş, mühür basılmış ve denizin dibini boylamış. bilseydi ellerin dilinde name olup duman duman çağlara uzanacak. o da isterdi bu sır ebediyen aralarında kalsın. ama yüksek olan, değerli olan şey muvakkat bir zamanda hapis kalsa da bir yolunu çıkıp insanların ortak malı oluyor. eskiden,allah dostları ömründe bir ağaç veya bir hayvan olsa dahi sevmemiş olanları talipliğe kabul etmezlermiş. cennet ummadan,görenlerin kınamasından korkmadan,dili lal olmuş halde yare birşey söylemeden bakarak küçelere su serpecek o erler nerede? bir kara gözlüyü sevmeden cennete gideceğini sananlar mı var ?