''1. Günümüzde kullanılan enerji kaynakları yakın gelecekte tükenecek. (Petrol rezervleri 2050, doğal gaz rezervleri 2080, kömür rezervleri 2150 senesine kalmadan tamamen bitecekler) 2. Türkiye, enerji siyaseti açısından dışa bağımlıdır. (Petrol ve doğal gaz ülke topraklarımızda yeteri kadar bulunmadığından tüketimin çok büyük bir kısmını ithal ediyoruz) 3. Nükleer elektriğin maliyeti ucuzdur. (Fransa gibi elektrik üretiminin %78'ini nükleer santrallerden karşılayan bir ülkede, satandardizasyon gereği birim nükleer enerji üretim bedeli, termik santrallere göre %50 daha ucuzdur) 4. Nükleer enerji güvenlidir. (Nükleer Güvenlik Doktrinine uygun santraller, 1,5 metre kalınlığında betonarme koruyucu kabuğa sahiptir. Soğutucu suyu taşıyan boruların da en az ikişer tane yedekleri vardır. 1979'da ABD'deki Three Miles Island reaktöründe Çernobil kazasının benzeri gerçekleşti ama kimsenin burnu kanamadı. ispanya'da Vandellos Nükleer Santrali'nin yanında bir halk plajı bulunuyor) 5. Rüzgar ve Güneş Enerjisi verimsizdir. (Rüzgar santrali ancak belirli bir hızın üstünde rüzgar eserse elektrik üretir. Güneş Enerjisi santralleri ise gece elektrik üretmez. Bir nükleer santralin verimi %95 civarındadır. Oysa bir rüzgar santralinin verimi %20'yi geçmez) 6. Rüzgar ve Güneş Enerjisi pahalıdır. (8 bin 900 kmlik kıyılarımıza her kilometrede bir 600 KWElik bir rüzgar santrali kurulsa, 8 bin 900 santral eder ve maliyeti 5.5 milyar dolar tutar. Bunların üreteceği toplam elektrik 2.8 milyar dolarlık bir nükleer santralin bir yılda üreteceği elektriğe denktir. Ayrıca bir nükleer santralin ömrü 40 seneyken, rüzgar santralinin ömrü 20 senedir. Aynı şeyler güneş santralleri için de geçerlidir) 7. Rüzgar ve Güneş Enerjisi çevreye zarar verir. (Rüzgar ve güneş santrallerinde rüzgar esmediği zamanlar ve geceleri elektriğin depolanması gerekecektir. Tek depolama tarzı olan akümülatörler, çevreye çok büyük zararlar verirler. Akü sanayii, asit sülfirik ve kurşun üretimine dayanır. Bunlar çevreyi tahrip eden üretim kollarıdır) 8. Nükleer Santraller ülkemize teknoloji transfer eder. (Ülkemiz nükleer enerjiye geçmekle hem dışarıya daha az bağımlı hale gelecek hem de en yeni teknolojiyi transfer edip geliştirmeye başlayarak büyük bir hamle yapmış olacaktır) Nükleer enerji karşıtlığı özellikle dokunulmaz sivil toplum çevrelerinin önemli bir kesimi tarafından sürekli bir eylem biçimine dönüştürüldü. Bazı çevreler kendilerini her platformda sürekli olarak nükleer enerjiye ve nükleer silahlara karşı çıkmakla özdeşleştirdiler. Kendini çevreci olarak niteleyen hemen herkes nükleer kelimesinin geçtiği her projeye en baştan karşı çıkıyor. Hal böyle olunca, basına da sıkça yansıyan bu karşı çıkışlar kamuoyunda yüksek bir anti nükleer bilincin var olduğu şeklinde yorumlanabilir. Oysa milyonlarca insanın okuma yazma, bir o kadarının da Türkçe bile bilmediği ülkemizde, sivil toplumun bu hareketliliği başka alanlara kaydırılabilir. Yoksulluk, yolsuzluk, eğitimsizlik, sağlıksızlık, yönetişim becerilerinin ve ilkelerinin eksikliği, kadınların geri plana itilmişliği, engellilerin en temel haklarını aksaklıklar yüzünden kullanamayışları gibi kronik sorunlarımıza, nükleer projelerden daha çok karşı çıkmak gerektiğine inanıyorum. TÜBiTAK bünyesinde çalışmalar yürüten Nükleer Uzmanı Prof. Vural Altının açıklamalarından öğrendiğimize göre: 2004 yılı itibariyle Türkiye, 70 milyona varan nüfusuyla, Dünyanın 6,5 milyara varan nüfusunun %1.08ini oluşturuyor. Yılda 88 milyon ton petrol eşdeğerini aşan tüketimiyle, Dünyanın 11 milyarı bulan enerji tüketiminin %0,8ini harcıyor. 300 milyar dolarlık ekonomisiyle, 40 trilyon dolarlık dünya ekonomisinin %0.75ini üretiyor. Kısacası, enerji üretimi nüfusa göre az, ekonomik üretimi daha da az. Kişi başına dünya ortalaması altında bir enerji üretiyor ve onu da verimli kullanamıyor. Petrol ithalatı yılda 30 milyon tonu buluyor. Dolayısıyla, petrol fiyatındaki her on dolarlık artışın faturası yıllık 2,4 milyar dolar tutabiliyor ve petrol fiyatı 2002deki 18 dolar düzeyinden, 70 dolara çıkmış durumda.(2014 100 dolar) Doğal gaz ithal ettiğimiz ülkeler arasında Rusya %45le birinci sırada. Öte yandan önümüzdeki yıllarda doğal gaz talebi, bu bağlantı hacminin altında kalabilir. Üstelik iran ve Rusya ile yaptığımız anlaşmalar al ya da öde ilkesine dayanıyor. Türkiye, alamadığı gaz için 1 milyar doları bulan ödemeler yapabilir. Doğal gaz, görece düşük maliyeti ve çevreciliğiyle petrole tercih edilmeye başlanıyor. Ancak, bildiğimiz kadarıyla bizim topraklarımızda yeteri kadar bulunmuyor. Enerji konusu, dışa bağımlılığın mümkün olan en alt düzeyde tutulması ve dış alımlarda çeşitliliğin artırılması gereken bir konudur. Bu nedenle, kaynağı ülkemizde olan alternatif enerji seçenekleri üzerinde daha fazla durulmalıdır. Nükleer bunlar arasında bir seçenek olabilir. Rüzgar enerjisi ve özellikle hidrojen, en çok da öncü sektörlere dayalı kalkınma stratejilerimize araç olabilme potansiyelleri ile tercih edilebilir. Bu noktada, hangi enerji üretim biçiminin gereksinimi ne kadar karşılayabileceği, sürekliliği, verimliliği ve kaynağı belirleyici faktörler olmalıdır. Hal böyleyken, nükleer karşıtı platformların yalnızca karşıtlık yapmakla kalmayıp almaşık önerimler üzerinde çalışmaları gerekir. Aksi halde, toplumsal muhalefeti eğlenceli konulara kaydırıp şova dönüştürüyorlar eleştirilerinden kurtulamazlar. Nükleer silahlar meselesine gelecek olursak, ülkemizi çevreleyen nükleer tehlikenin boyutlarını göz önünde bulundurmak zorundayız. Bu silahların gelecekte kimler tarafından nasıl kullanılacağı elbette ki garanti edilemez. Ancak en az onun kadar garanti edilemeyecek bir diğer konu da, olası bir nükleer saldırı durumunda insanlarımızın güvenliğidir. Uluslararası alanda kalıcı barışı sağlamak istiyorsak, en güçlü silahlara bizim sahip olmamız gerekir. Nükleer karşıtı çevrelerin önemli bir kısmı Cheye hayrandır. Onun bu sözünü de okumuş olduklarını umuyorum: Savaş için harcanan tüm çaba, emek ve paralar; boşa harcanan çaba, emek ve paralardır. Ancak ne yazık ki bunu yapmak zorundayız. Çünkü hazırlanan başkaları vardır.