Sanırım 11 yaşındaydım, aynı okulda, farklı sınıflardaydık. benim sınıfım mevcudu az olduğundan diğer sınıflara dağıtılmıştı. Onunla yeni sınıfımda tanıştım, sınıfın en başarılı öğrencisiydi o. Hocasının göz bebeği. Ben de eski sınıfımda o konumda olduğumdan ister istemez rakip görmüştüm onu, ilk zamanlar anlaşamazdım hiç. Sonra devamsızlık yaptığı günlerde gözlerimin onu aradığını farketmiştim.*
çocukluk işte... zamanla iyi de anlaşmaya başladık. 1 sene ayni sınıfı paylaştık, sonra onun okulu değişmişti. Ertesi sene arkadaşlarını ziyarete gelmişti okula, uzaktan uzağa izlemiştim onu.*
sonra uzun zaman geçti, ben üniversite 2. Sınıftayken -tesadüfen- facebook'tan buldum onu, elbette değişmişti ama o kahve gözleri hâlâ aynı bakıyordu. Sohbet etmeye başladık ve bir süre sonra Yüz yüze görüştük. Kalbim çıkacak gibiydi yerinden. Zamanla her şeyi, her anı onunla paylaşmak ister hale gelmiştim. Her anını bilmek...
o başka bir şehirde okuyordu ben başka, o benim için özeldi, ben de onun için öyle olduğuma inanıyordum. öyleydi de...
Aynı yıl üniversiteden mezun olduk, aynı yıl döndük memlekete...
idealleri vardı, yurtdışına gidecek orada eğitimine devam edip ayakları sağlam basarak dönecekti. O bu konuyu ne zaman açsa içim erirdi "Allah'ım lütfen gitmesin" derdim içimden, sonra kızardım kendime bencillik yaptığım için. tek tesellim 'nasılsa dönecek' olmasıydı.
Şimdi yıl 2014...
onun kahvenin koyusundan dem vuran gözlerini çok özledim...
en son gördüğümde 3 yıl önceydi, "kendine dikkat et, belki gitmeden görüşemeyiz" demiştim, şaşkınlıkla beraber 'neden görüşmeyelim ki?' demişti o da. Benim onu bir daha onu görecek gücü bulamayacağımı bilmiyordu ki.
Belki aptallık, belki saçmalık, ama ben hâlâ onu bekliyorum, o kahvenin koyusu gözlerini, gülümsediğinde yanaklarındaki o çukurlara dünyaları vereceğim eden sevgiliyi bekliyorum...
Bir gün geleceksin...
inanıyorum...