hicret

entry36 galeri
    25.
  1. Peygamberimizin Allah’ın kullara en büyük rahmetlerinden biri olmasının muhtelif sebepleri var. Peygambere bakarak, O’na kulak vererek Allah’ın ne istediğini nasıl bir hayat yaşamamız gerektiğini görebilir, öğrenebilir ve böylece bunları hayatımızda tatbik ederek maksadı gerçekleştirebilir, hedefe, rızaya ulaşabiliriz. Peygamberliğin mührü olması hasebiyle hem bütün ömrünün hem de hususiyetle 23 senelik nübüvvet döneminin; bu alemin kıyameti kopana veyahut imtihan zamanı sona erip meydan kapatılana kadar bütün insanlığa her türlü durumlar için çözüm, öneri, model, anahtar barındıran, ahirete irtihalinden sonraki bütün zamanların üzerine en uygun bir şekilde oturtulabileceği, yerleştirilebileceği bir nevi mikro şablon veya kalıp olması aslında her daim şükretmemiz için yeterli olabilecek bir rahmet olduğu ne kadar açıktır. Bu bedahet o dönem sadece okunup geçildiğinde çok net görünmeyebilir. Ancak gerek ferdi gerek içtimai bir sorunla karşılaşıp o kutsi dönemin kapısını her çaldığımızda hiç elimiz boş dönmememiz, Rahman’ın kullarına olan sınırsız rahmetini bir kez daha bütün açıklığı ile mucizevi bir şekilde bize göstermektedir. Bu hem Allah’ın Rahman isminin kulları üzerindeki sınırsız tecellisinin hem de Peygamberimizin öldükten sonra bile göstermeye devam ettiği mucizesinin çok parlak bir örneğidir.

    Ne zaman bir çıkmaza girsem Peygamberimizin hayatına şöyle bir zihinsel yolculuğa çıkarım. Bu arada bir antrparantez olarak belirtmeliyim ki, bu zihinsel yolculukların canlı ve zinde olabilmesi o dönemin sürekli akılda tutulması ile o dönemi kendisinden ders çıkarabilecek tafsilatta akılda tutabilmek de o dönemi sürekli okumak ile mümkündür. Bu sebeple Peygamber’in Hayatı, Kur’an-ı Kerim ile birlikte hep elimizin altında bulunması gereken bir kaynak olmalıdır. Malum, nerde bir insan hakkı ihlali, işkence, savaş, katliam varsa mağdurlarının Müslüman olma ihtimali yüzde yüze yakındır. Suriye, Gazze, Mısır, Arakan, Pakistan, Afganistan.. nereye dönerseniz dönün dert çekenlerin hep Müslümanlar olduğunu görürsünüz. Özellikle Suriye ve Mısır üzerinden Peygamberin dönemine başvurup bir çıkış anahtarı arıyordum nice zamandır. Bugün bir ışık lütfetti Allah.

    Şöyle bir altüst ederken o dönemi zihnimde, Hicret olgusuna takıldı aklım birden. Peygamberimiz 13 sene boyunca yeni bir dini puta tapan insanlara anlatmak için uğraşmış. Bu davet, insanın Allah’ı tanıması ve O’na iman etmesi dolayısıyla toplumun yeniden inşası ekseni üzerine kurulmuş, bireysel olarak mü’minleştirilen insandan toplum seviyesinde bir iman ve ahlak yapısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Tek tek bireylere davette bulunan Peygamberimizin getirdiği bu yeni dinin mensuplarının sayısı arttıkça, kurulu düzenin tehlike algısı da kırmızıya doğru ilerlemiştir. Tehlike algısı arttıkça baskılar da doğru orantılı olarak artmıştır. Kendilerine yapılan tüm baskılar karşısında sabır ve metanetlerini hiç kaybetmeyen bu yeni toplumun üzerindeki baskı fıtri yapıyı zorlayarak tahammül edilmez bir hale gelerek bireyleri karşılık vermeye zorlamıştır. işte bu tahammül edilmez aşamada Peygamberimiz ilahi desteğin direktifleri doğrultusunda artık o diyarlardan çıkılması gerektiğini görmüş ve bu yeni dini baskı ve şiddete maruz kalmadan yaşayabilecekleri bir mekan arayışlarına girmiştir. Ticaret amacıyla Mekke’ye gelen değişik kavimlerle görüşmüş ve en nihayetinde Medine halkı ile anlaşarak ayrılığın temellerini 1 ve 2. Akabe Biatları ile atarak Medine’ye hicrette karar kılınmıştır.

    işte bu hicret, içinde bulunduğumuz sıkıntılardan kurtulmanın çok kıymetli bir ilacını bizlere sağlıyor. Eğer dininizi yaşamanız hayatlarınızı tehlikeye sokuyorsa ve o düzeni değiştirmeye yetecek gücünüz yoksa gücünüzü toplayıncaya kadar memleketinizi terk etmeli, dininizi emin bir şekilde yaşayabileceğiniz, hayatınızın güvende olabileceği başka yerlere göç etmelisiniz. Peygamber nasıl Medine’de uğraşmış, mücadele etmişse sizler de orada da boş durmamalı, dininizi en güzel bir şekilde yaşamaya çalışırken vatanınızı kurtarmak için çalışmalısınız. Umulur ki Allah bir fetih nasip eder. Ancak eğer bu dünyada bir fetih verilmezse diğer dünyada mükafat kat kat verilecektir. Zümer suresinin 10. ayeti bize bu ilkeyi çok açık bir biçimde öğretmektedir: “(Resulüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükafatları hesapsız ödenecektir.” Allah bu ayet ile bizlere; her daim iyilik yapmamızı, muhsin olmamız engellendiğinde geniş olan Allah’ın arzından bir yer seçerek iyi kulluğumuzu devam ettirmemizi, yerini yurdunu terk etmenin çok büyük sıkıntı ve zorluğuna rağmen sırf Allah rızası için sabretmemiz gerektiğini bunun karşılığında da Allah’ın ya bu dünyada fethi nasip edeceğini veya erteleyerek diğer dünyada bizleri mükafatlandıracağını talim etmektedir.

    yazının devamı: http://www.genchacilar.or...ageID=KoseDetay&id=65
    0 ...