Tavandan üzerime doğru gelen cibinliğe bakarken, butik otellerden neden nefret ettiğimi tekrar hatırladım. Hem Şenay Teyze, hem şu bakır kaplar, hem de şu kütüphanede duran klasikler o kadar yapaydı ki; Ertuğrul Özkök ya da Ayşe Arman uzansaydı bu yatağa, eminim ertesi günkü yazılarını şu şekilde yazarlardı:
"Şenay'ın Evi... Evet bir butik otel değil... Bir ev bahsettiğim... Hafta sonu istanbul'un kalabalığından bunaldığımda, nefes almak için gittiğim bir yer orası... Zeytin ağaçları ile çevrili, Ege'nin berrak denizinin yanında kurulmuş tam bir sığınak... Şenay Hanım'ın kendi elleri ile yaptığı zeytinyağlılar, gündüzleri balığa çıkıp akşama tuttuklarınızı yemek, minik -petit- bahçesinde çapa yapmak, tamamen organik, otantik, etnik ve etik domatesler, taze çiftlik yumurtası, yeşillikler..."