gün güne prangalı gibi zor şafaklarda galebe çalarken yıllar adeta fütursuz, müstehzi. yeni güne esnerken mahmur edalı, bir bakarsınız yılların katarı geçip gitmiş. o gün cumadan cumartesiye değil yeni numaralı bir yılda şaşkınsınız.
bir hadiseyi hatırlarken eskidiğinizi, eksildiğinizi de hatırlar gibisiniz.
türkiyede yaşıyorsanız, gün ay yıl, yok oluşların, hüzünlerin, acıların baladı. sevinçleriniz, belki mutluluklarınız yarım kalmış, elinizden düşmüş kitap gibi, nerede kaldığınızı hatırlayamadığınız.
sevgilinize ilanı aşk ederken, belki hasretle sarılırken bir anda donar kalırsınız. diliniz tutulur, kolunuz kırılmış gibi düşer, gözleriniz ufukta maviyi göremez olur, mavi durur, yeşil solar, son nefes gibi ah, bir çığlıktır.
kendiniz için değil, ülkeniz için, göremediğiniz dünya insanlarını düşünerek yaşıyorsanız, her saniye büyük kaybedişlerde kavrulur yüreğiniz. çocuk göz yaşı kadar masum kanarsınız her salise, saniye.
hey allahım bu zelzele bir bitse, nafile duadır zaman.
yaşamak, kaybedişleri hatırlamaya mahkumiyet, hayat böyle bir cezadır.
tanırdım hrantı, çok yakından değilse bile, bir kaç adımdan işte öyle. 1996-97 yılları mıydı tam hatırlamıyorum, agos gazetesi için parti mi diyorlar, işte neyse, yenikapının oralarda bir yerdi galiba, gittik. renk ahenk bir çok kadın erkek ve hatta çocuklar, hafif bir müzikte var mıydı, belki sarı gelin, mümkün. çocuklar koşuşurken kocaman bir adamın ayaklarına çarpıyor gibi neşeli, cıvıl kahkahalar. bir arkadaşın uzattığı kırmızı şarap elimde, vaftizi bekleyen bebek gibi belki ürkek, ama tanımak için bakıyordum insanlara, yüzlerine. kiminle göz göze gelsek, sanki kırk yıllık tanış gülümsemesi. aslında nelik önemli değil belki ama, çok tanıdım, arkadaşım da vardı üstelik ermeni. t.i.p. 1965lerde, aynı ilçeden sarkis çerkez, bogos bedikyan, yine aynı ilçeden nişan, daha bir çok arkadaşlar. bazen yine yenikapıda meyhanede yada sarkisin ahşap evinde, kah içer, kah siyaset pazarı. tam geçerken bunlar aklımdan, koca adam yaklaştı, benim ufarak ama tombik kardeşimi bir havalandırdı, kocaman bir kahkaha. tokalaştık. o kadar güzeldi ki yüzü, hele gülüşü, yağız bir mitoloji kahramanı edalı. kim bilir bakışlarında prometenin ateşi çalarken ki muzip gülümseme. agos belki onun için ateşti, çalmıştı olimpostan. ve sonra bir gün, günlerden hangi gün hatırlamıyorum, tanrılar prometenin hıncını hranttan çıkardılar. o güzel yüzü soldurdular. upuzun yatar görünce bir feryat koptu bağrımdan. upuzun adam, yerdeydi, kızı karısı kulaklarımda çığlık. evet o gün hepimiz hranttık ve öldük.