Karanlık bir gece, saat ona doğru, Haydarpaşadan Beykoza kadar otomobil ile bir gezinti yaptınız
mı? Yapmadınızsa, otomobil zevklerinin en
kuvvetlilerinden birini hiç tatmadınız demek!
ihtiyar yalıların arkasında, denizi takiben bütün
Boğaz`ı kateden uzun caddenin karanlıkları kadar zengin bir gece karanlığı bilmiyorum Mercanlar, süngerler, yosunlar ve bin türlü sedefler ve balıklarla dolu bir denizaltını andıran zengin bir karanlık!
Otomobillerin nadiren geçtiği bu yollarda
fenerlerin kuvvetli ışık demeti geceyi süpürdükçe, yorgun merkebi yeşil dallarla yüklü rençperlere,
kollarında yiyecek taşıyan gecikmiş işçilere, bir
evden diğer bir eve misafir giden, başka bir
asırdan kalma küme küme hanımlara, öpüşmeleri yarıda kalmış ve yüzlerini dökülen saçları içinde
saklamağa çalışan genç áşıklara çarpmamak için
adım başında freni sıkmak mecburiyetindesiniz.
Fakat bu el değmemiş karanlığın en garip yolcuları kedilerdir.
Fenerlerin ışık konileri harekete geldikçe gecenin
her noktasında, çifte çifte fosforlu noktaların
kuvvetle yanıp söndüğünü görürsünüz. Sanki
karınlarını ağzına kadar dolduran erimiş bir ateşi
gözlerinden, yeşil bir alev halinde akıtan bu garip
yaratıkların arasından geçtikçe, insan mukaddes bir karanlığın mahremiyetini dağıtıyorum vehmiyle ádeta günah işlemiş gibi korkuyor. Sanki yere yıkılmış bir sema parçası üzerinde yürüyorsunuz ve sanki bütün bu yanan
esrarengiz kedi gözleri, bu semanın yere dökülmüş hiddetli, korkunç yıldızlarıdır.*