doğa bizlere, hayatta
kalma güdüsünün ardından
"üreme güdüsü"nü
yüklemiştir.
çünkü her canlı kendi
türünün devamını getirmek
ister.
üreme seçiminde "sağlık"
1. etken, aday eşin üremek
isteyen eşteki eksikliklerini
tamamlaması da 2.
etkendir.
yani biz, bizi tamamlayacak
bir eşle üremek isteriz. bu
sebepten aşık olduğumuz
kız dünyanın en güzel
kızıymış gibi gelir, önüne
"al dünya güzelini veriyoruz
sana" deseler elimizin
tersiyle iteriz. çirkin erkek
güzel kız eşleşmeleri yahut
tam tersi bundandır.
öte yandan, bir kız bir erkeğe, yahut bir erkek bir kıza
aşık olduğunda amacı üremektir: çiftleşme.
ancak çiftleşmek gibi -doğa bazında- kutsal bir eylem,
toplum çapında küfürler ve örf adet gibi insan yapısı
değerlerle küçük düşürülmüştür. ne yazık ki söz konusu
üremek, çiftleşmek olduğunda insanların akıllarına
"sikmek" "amına koymak" "geçirmek" "büzüklemek"
"tokmaklamak" "vermek" "sakso" gibi onlarca, hatta
yüzlerce, bu eylemi küçük düşürecek, hatta utanılası
boyutlara getirecek -hiç haketmediği halde- tavır ve
düşünceler söz konusudur.
aşık olduğun kıza aslında üremek ve çiftleşmek için aşık
olmuşken, bilinç bu paradoksu kaldıramaz. ancak
doğanın yüklediği çiftleşme güdüsü o kadar kuvvetlidir
ki, aşkından da hiç bir şekilde vazgeçemez.
bilinç sürekli bu paradoksu maskeler "ben onunla seks
için beraber değilim" "sadece onun yanında olmak bile
kafi" "hiç sevişmese bile olur".
elbette ki aşık olduğumuz kişide dış görünüş tamamen
belirleyici bir etken değildir. çok hoşumuza gidebilecek
ama kültürel ve sosyal olarak tamamen bizden farklı -
çoğunlukla düşük seviye olur bu- insanlara aşık olmayız.
çünkü doğacak çocuğun gelişimini, sosyal statüsünü,
algısal becerilerinin güvenliğini de çoğu zaman güvence
altına alırız farkıda olmadan.
önemli olan o ilk sevişmedir. bir kere sevişilip olayın
kutsallığına varıldığında bu düşünceler de geçecektir.
bence konuşularak çözülmesi lazımdırlı hededir.