Ziyarette bulunan Türk gençlerinin bir cofee shopta ot çekmenin, space kek yemenin öncesinde ya da sonrasında (bkz: red light district) gidip, belki biraz daha paraları varsa sonrasında (bkz: life theatre) a uğramasının ardından belki çok duydukları (bkz: madame tussauds)a gittikleri ve ardından çekilen bir I AMSTERDAM fotoğrafı sonrası ayrıldıkları şehirken. Mükkemmel hikayeleri de olan vakti zamanında tersane işçilerine büyük imkanlar sunulmuş, kanallarına artık daha fazla tekne bağlanmasına izin verilmeyen, evlerin üzerinde görülen makaralar ile Amsterdam halkının bu küçük koridorlardan geçmeyen eşyalarını cam soktuğu gibi enteresan olaylardan bir haber olan gençleri ağırlayan, bizim gibi yurdum insanına devasa gelebilecek bir kütüphaneyi de içinde barındıran (bkz: http:openbare bibliotheek amsterdam), ana kara ile bağlantının bir insan hakkı olduğunu düşünüp 24 saat ana kara ile feribotların ücretsiz yolcu taşıdığı, sağlam bir güvenliği olan bir belediyesi olan (Amsterdam belediyesine saygılarımı da buradan yollıyayım), Sokakların sabahları sabun ile yıkanıp geceden eser kalmayan, bisiklet cenneti su seviyesinin altındaki bir ülkenin herkesçe başkenti sanılan ufak ama bir okadar da güzel şehir.