mrs. hudson: john, sherlock'u kıskanan birileri mi var?
dr. watson: mmmm.. pek sanmıyorum, o elindeki yüzük ne?
m.h: bu seninmiş, yüzü boyalı birkaç çocuk getirdi.
d.w: öyle bir yüzüğüm yok. birkaç çocuk?
h: bilmediğim bir dilde kendi aralarında konuşuyorlardı, çay ister misin?
moriarty: john, sherlock'u seviyor; john, sherlock'u seviyor. nasıl kandırdık seni?
w: sırası değil, andrew. 4. sezonu bekle.
sherlock: sezon yok, jonn. andrew?
m: anla beni, sherlock. mezarda bile sensiz yapamadım.
s: john!
w: evet!
s: mary ile düğününüzde hayaletin çektiği bir fotoğraf vardı, set sırasında yüzü boyalı olarak ışık şefinin yanında duruyordu. ilk başta senin o aptal hayran kitlenden...
w: ayran?...
s: ayran?
w: klavyede bir sorun var. hangi hayran kitlem?
s: unutma john, bizler birer aracayız. belli ki seyirci farklı karakterlerin, çok sevdiği iki ya da daha fazla yerde görmek istemiyor, senin bu cüce-sever hayranlarından olamayacağına göre, adamımız andrew.
mary: fazla yüklenmeyin ona, henüz ölü olmadığın gerçeğine alışamadı.
s: öyle ki... son sahneye kendini koymasından belli.
lestrade: ben geldim.
s: seni çağırmadım.
l: öyle bir gözükeyim dedim, bu aralar çok modaymış. kahve, john?
w: hırsız değilim, pek yüce kudretli.
s: andrew, çık seninle işim bitti.
m: oyun daha yeni, yeniden başlıyor sherlock. beni alt edebileceğini mi düşündün sıradan sherlock, sıradan.
p.s: thanks to divxplanet because of being too late and this' why all the conversation's in turkish.
tanım: sherlock, koltukta mayışanlara göt ile gülmektir.