evet bu tarih, tarihte araştırma ve sunma dersinin final tarihiydi aynı zamanda benim heyecanımı ve utangaçlığımı, çekinliğimi yenme adımımdaki ilk gündü. *
bütün sınav boyunca cafer hocanın kapısını nasıl çalacağımı düşündüm, kelimelerden cümleler kurmaya çabalıyordum, fakat ilginç cümleler ortaya çıkıyordu:
eğer müsait olduğunuz bir konu hakkında önemli bir zamanda sizinle görüşmek istiyorum vb. tarzda cümleler kurdum, zorlasan kuramazsın o ayrı bir mevzu...
yapmak istediğim şu idi: kapıyı çalacaktım ve merhaba hocam, nasılsınız? müsait olduğunuz bir zamanda sizinle bir konu hakkında görüşmek istiyorum diyecektim... fakat böyle bir şey ne yapabildim ne de söyleyebildim...
sınavdan sonra kapısının önünde tam iki saat bekledim, iki saat boyunca nasıl kapı çalacağım, nasıl söyleyeceğim diye durdum durdum durdum, düşündüm, düşündüm düşündüm... Allah'ımm...
o süre zarfında oradan kimler geldi kimler geçti... yeni araştırma görevlisi ben de o gün gördüm ve tanıştım ben koridorda her geldiğinde gördü dayanamadı yanıma geldi mevzuyu ona anlattım ben çekingen bir yapıya sahibim, konuşamıyorum diye anlattım... o gitti.. sonra tekrar geldi.. sen daha konuşamadın mı dedi.. sonra tekrar gitti... tekrar geldi... sonra yanıma geldi ya vedudya allah de gir içeri dedi * ben yukarı çıkacağım şimdi, gelince görmeyeyim seni dedi... o gitti geldi ben de daha duruyordum...
Hasan basri öcalan geldi, gitti.. ben daha ordaydım... onun misafirleri geldi, bir tane de arap vardı bana niye beklediğimi sordu, anlattım durumu o da korkma, çekinme gir içeri istersen ben çalayım dedi... ama olmadı onlar da gitti... ben yine bekliyordum...
güvenlik görevlisi geldi o da bir ton nasihat etti... tamam dedim çalacağım kapıyı, sizin çalmanıza gerek yok dedim... o da gitti... ben daha ordaydım... sonra psikolojimi bölümünden bir profesör geldi... o da beni kapıda bir şeyler söylerken gördü, bir an arkamı dönünce onu gördüm bana gülüyordu... prova mı yapıyorsun sen dedi ona da anlattım.. çekinme çal kapıyı dedi, kolay gelsin dedi ve o da gitti... ben bekliyordum bir kere daha...
ardından bir temiz hava almaya çıktım, sonra tekrar gittim kapının önüne tüm cesaretimle, bismillah diyerek çaldım kapıyı ee bismillah her hayrın başıdır *
ne düşündüysem tam tersi işler oldu, merhaba hocam dedim, ardından telefonum çalmaya başladı. kapattım tekrar çalmaya başladı... hani benim hayallerimmmmm ulan ardından özür dilemeye çalıştım; fakat o çekingenlikle olmadı tabi, ardından söyledim söyleyeceğimi şu an müsaitim dedi, konuşabiliriz dedi, ben de yok hocam ben anca bunları toparlayabildim, şu an başka cümle kuramayacağım sanırım dedim..
güldü...
ardından tamam yarın saat on'da gelebilirsin dedi..
ve ben gittim, ama nasıl gittim... yolda nasıl ağlıyorum... nasıl titriyorum... böyle bir şey yok. gerçekten. bayılacaktım nerdeyse... aynı ilber ortaylıbursa'ya geldiği gün gibiydi her şey tek fark onun karşısında gerçekten bayılmıştım... burada zor tuttum kendimi, görükle'nin girişine kadar ağladım, ağladım...
neyse efendim... ertesi gün erkenden kalktım, saat on olana kadar kapıda bekledim, ardından çaldım kapıyı içeri girdim... allah'ım yok böyle bir heyecan, çekingenlik... oturabilir miyim diyerek oturdum, iyi ki de oturmuşum; çünkü bayılmam an meselesiydi...
önce tarihi nasıl sevdiğim bursa'ya nasıl geldiğimi neler yaptığımı anlattım daha sonra ilber ortaylı mevzunu anlattım, çekingenliğimden bahsettim dün için özür diledim...
ardından anlattıklarıma güldü... mutlu oldum tabii.. sonra şimdi burada da bayılırsan n'olur dedi, bir su vereyim iç istersen dedi, işte o su:
suyu yavaş yavaş içerken konuştuk... sonra kan şekerinde düşmüştür, lokum ikram edeyim dedi, olur hocam dedim, bir de lokum yedim...
ricamı dile getirdim, bana bu yolda yardım edebilir misiniz diye , iyi bir tarihçi olmam için ne yapmam gerektiğini sordum... o da bana şu an için yapman gerekenleri söyledi... ardından bir sessizlik oldu, ben dedim ki siz bana kalk demezseniz ben kalkamam hocam kalkmak istediğimi de dile getiremem dedim, güldü... ben sana şimdi kalk, git mi diyeceğim dedi, güldü... öyle olmaz eğer kalkmak istiyorsan, işin varsa tabi ki kalkabilrisin dedi... ben de o zaman ben kalkayım, çok teşekkür ederim hocam dedim...
o da görüşürüz diyerek uğurladı...
o kapıdan ağzım kulaklarımda çıktım, sanki var ya okul bitmiş de yüksek lisans yapmışım da ilerlemişim de öyle bir mutluluk vardı işte içimde...
bir paylaşayım dedim *
öyle işte.. bu sefer görükle'nin girişine kadar gülerek geldim.. hayat işte...