evet bu gün içimden geçenleri itiraf edicem sözlük. ayrıldıktan sonra bu gün ilk defa aynı ortamdaydık. bi arkadaşın doğum günüydü. sırtım kapıya dönüktü göremezdim geldiğini arkadaşım dürtcekti öyle anlaşmıştık. her kapı açılışında çılgınlar gibi kalbim atıyordu. hiç böyle heyecanlanmamıştım. neden heyecanlandığım konusunda da en ufak bir fikrim yoktu. her zaman ki o ve her zaman ki ben aynıydık işte. sadece ayrıydık.
ve beklenen dürtme geldi. arkamdaydı bir an arkadan sarılıp yandan boynumu öptüğünü düşündüm. o kokuyu tekrar aldığımı düşündüm ama önüme düşen bir elden başkası olmadı evet o eldi hep soğuklarda elimi koruyan el. sadece bir el sıkışması. ne kadar garip. masada 10 tane adam var hepsiyle gülüp konuşuyoruz ama onla değil. bağırası geliyor insanın lan kendine gel sen bana hepsinden daha yakınsın biz neler yaşadık bu mu sonumuz iki yabancı gibi olmak mı diye ama bağıramazsın tabi götün yemez. oturduğu yer itibariyle ancak ve ancak gözlerimi yuvalarından çıkarıp onu dikizleyebilirdim. elinden düşmeyen telefonu soldaki televizyanda gösterilen maç sayesinde hiç göz göze gelmedik. belki böylesi benim için daha iyi diye düşündüm. o gözlere baktım mı ona olan tüm kızgınlığım geçerdi çünkü.
dakikalar geçti.. pasta geldi kestik ettik oturduk derken kalktık sonunda. kapının önünde toplandık dağılcaktı herkes. hala beni sahipleniyordu fark etmiştim. yanımda biri geçtiğinde tedirgin oluyordu hep böyleydi bu huyunu severdim sevdiğimi de bilirdi. herkes tek tek birbirini öpüyordu uzaklaştım. el sıkışmaya gerek yoktu. bu beni daha çok üzüyordu çünkü. o o'ydu. bana en yakın olan. elimi sıkarsa daha çok parçalancaktı kalbim. sakın sakın sakın diye düşünürken önüme geldi. sınava kaydolmuşsun dedi yapabilceğim en kötü hatayı yapıp gözlerine baktım. hani o büyülenme var ya filmlerde gördüğümüz o gerçekmiş işte. gözüne değil de içine bakıyordum sanki gözlerinde yaşadıklarımızı görüyordum. sorularını cevaplıyordum ama tıpkı bir mal gibiydim.
hem gülümsemek hem ağlamak istedim. ikisinin arasında o donuklukta mal gibi kaldım işte. elini uzattığında ayrılabildim gözlerinden. sıktı ve gitti. bağırarak ağlayası gelir mi insanın? o kadar kızgınlık bi bakışmayla gider mi? nasıl saçma değil mi? aşk saçmalıkmış harbi. onlar önden iki kişi yürüyorlardı bi ona bakıyordum bir de gözyaşım akmasın diye yukarı yıldızlara doğru. gözden kaybolana kadar izledim. sadece izledim. o gitti. ben de midemdeki kelebeklerden ayrılıp içime oturan öküzle baş başa kaldım.