annem, ben ve kardeşim pazara gitmiştik bir gün.
yaz günü diye millet akşamüstü gelmiş pazara nasıl anababa günü anlatamam.
neyse annem az ileriden dımıtıs alıp gelecem dedi. ben ve küçük kardeşimle bekliyoruz.
bi yandan da gözüm erkek kardeşimde, ay nasıl da elleri yumuk yumuktu, paytak paytak tam ısırmalık poposuyla yürürdü. **
annemi beklerken bi anda göremedim onu, kardeşimi. yoktu!
elim ayağım boşalmıştı bi anda. her yerde insanlar akın akın. nereden göreyim küçücük çocuğu! ya bir şey yaparlarsa? eyvah anneme ne diycem. ben ne yaptım. neredesin be evlat. çık ortaya!
bir yandan gözlerimden akan yaşları silemeye uğraşırken bir yandan da avaz avaz haykırıyorum adını. bulun onu diyorum, gördünüz mü lütfen yardım edin.
bir anda bir halka oluştu, insanlar ne diye bağırınıyor bu deli diye boş gözlerle bakınırken, ben içimin acısını dindirmeye çalışıyorum. olamazdı çünkü daha küçücük o kötü bir şey olmamalıydı o masum çocuğa. pazarcı ağbilerde durumu kavramış, hadi biraderler herkes yardıma diye diye dolaşıyorlar. minik danamı arıyorlardı.
bana bir ömür gibi gelen 3-4 dakikadan
sonra annem bir anda kalabalığın içinden karşıma çıktı. annemin eteğini tutarak gelen korkmuş gözlerle etrafa bakan yanakları kırmızı kardeşimle beraber.
onu karşımda gördüğüm anı unutamıyorum. işte bu adam o çocuk sözlük. koca dana ama en onu hala annemin eteğini tutarak yürüyen bi elinde yarısı yenmiş elma olan çocuk olarak hatırlıyorum.
sonrasında ne mi oldu. gözyaşları yerini gülümsemeye bıraktı, pazar ahalisi derin bi oh çekti ve ben eve gidene dek böyleydim: