pazar sabahi yenilen levrek ve yaninda içilen kirmizi şarap kadar uyumsuzdu, yanaklarindan akan gözyasi... sonbahara özenmis bir haziran ayında... denizin kulağına birşeyler fisildamak için dibine kadar inmişti gri bulutlar... vücudumda bir sıtma gibiydi yalnızlığım... ağlayarak arkasini donup giden bir kadin... herşey müthiş bir nizam içinde akıp gidiyordu. "dünyanın 8. harikası bir kadinin yalanidir" demişti, iyi bir dostum. haklıydı. ve o anda, kesinlikle, Tim Buckley'den Sweet Surrender çalması gerekiyordu...