Yanyana olduğun arkadaşınla aranda 3 kişinin bulunabildiği toplu taşıma aracıdır.
Yaklaşık yedi aydır akşam iş çıkışları zincirlikuyu dan avcılar yönüne doğru 26 ila 28 dakika arası süren sevimli mi sevimli, samimi mi samimi, sıcak mı sıcak yolculuklar yaptığım arkadaştır aynı zamanda. Bu sürede onlarca kavgaya, sözlü tartışmalara, taciz vakalarına, sinir krizlerine filan da şahit oldum ama olay o değil.
Birinci olay insanlar metrobüs durağı ve aracın içinde duracakları yerlerle ilgili bildiğin kafa yoruyolar. Yani işten çıkılmış kafalar zaten sünger, eve gidilecek binilsin de gidilsin filan değil. Durakta metrobüsün kapısının geleceği tahmin edilen yerlerde pozisyon almalar, son anda kendini aşağı atıp yandan gruba dahil olmaya çalışmalar, "metrobüste oturmanın bugını buldum beyler" diye övünmeler hiç sağlıklı hareketler değil bunlar mesela. Bu duraktaki vaziyet; araca bindi mi sırtını dayayabileceği bi yere kendini attıktan sonra etrafı organize etmeye çalışmalar,"ya abi bak kapının önünde duruyosun ortalar müsait gel bak sıkışmayın" dedikten sonra görevini yerine getirmenin verdiği haklı gurur tripleri. Lan 8 saat mesaiden çıkmışsın ne ortası ne kapı önü; yok.
ikinci olay ara duraklarda otobüsün dolu olduğuna inanmayan abiler. insanların yüzü cama yapışmış kapı açıldı mı vücudunun yarısı dışarda kalıyo adamın, duraktaki abim hala zorlamanın peşinde, binecek yani. "20 dakikadır bekliyoruz yetti lağn" diye açıklamasını da yapıp kendini konserde seyircilerin üzerine atlayan rockstar gibi metrobüse atıyor adam, hiç acıma yok. Sorsan o da haklı, "yetti daha nereye biniyosunuz allah allaah" diye trip atan ablam da haklı herkes haklı.
Şimdi bu kadar kalabalığın bir kaç sonucu var; birincisi istanbul da öğlen aralarında yemek seçimini lahmacundan yana kullanan çok insan var. 7 aylık süreçte tendeki lahmacun kokusundan, lokanta tahminine doğru gidiyorum çok az kaldı. ikincisi özellikle yaz aylarında insanımızda roll on kullanma alışkanlığı yok, az duş alıyoruz. Özellikle bazı abilerdeki ter kokusu zaman zaman elle tutulup gözle görülür boyutlara ulaşabiliyor, üç durakta baş ağrısı, beş durakta mide bulantısına kadar götürebiliyor. Üçüncüsü metrobüs şöförlerinin ani hareketlerinde kendini toplu taşıma aracındaki bir insan değil afyondan istanbula gelmekte olan patates yüklü kamyonda bir çuval gibi hissedebiliyorsun. Hele ki ortalarda bi yerdeysen hiç şansın yok. Sadece kendisine Ait düz bir yolda bu kadar ani freni bir şöför nasıl yapar anlamak güç, dilinin ucuna kadar geliyo "geyik mi atladı yola ibnenin evladı" diye, sonra bakıyosun cevizlibağa gelmişsin iki durak kalmış, lan bırak boşver diyosun.
Aynı anda hem ayakta durup hem kulaklıkta müzik dinleyen, hem kitap okuyan genç kızlarımız mı dersin, fort çabası peşinde pozisyon kovalayan,insanı national geographic izliyormuşsun gibi hissettiren apaçiler mi dersin, hasbelkader oturmuş kimseyle gözgöze gelmesin diye kafasını kaldırmayan beyazyakalılar mı dersin, boş koltuğa atlayıp "ayla gel aylaaağ" diye çığlık atan teyzem mi dersin bunlar yazmakla bitmez.
Kendi adıma farkettiğim şey ise insan bişeyi istedi mi oluyo heralde. Ne alakası var diyeceksin, "Lan ben buraya sığmam diyosun" bi bakıyosun sen sığmışsın da yanına biri daha girmiş, bi yere tutunacak oluyosun "lan yetişemem" diyosun kolunu bi uzatıyosun, tutunuyosun arkadaş. Bi dönem maymuna evrilmeye başladığımı düşünsem de sanırım şartların zorluğu insana bazen kapasitesinden fazlasını yaptırabiliyo.
Neyse, siz inmiyosanız bir yer değiştirelim mi, ben bu durakta inicem. Tabi tabi, kalabalık malabalık en azından gidiyo abi.