manhattan ve annie hall'in yanına koyarak saç ayağı oluşturulabilecek woody allen filmi. onlardan farkı, yakın dönemden olması.
filmi, 3 temel olgu üzerinden ele almak en iyisi.
1)bir kere (film içinde en mühim olgu) sanata spesifikleştirerek edebiyata, sinemaya, müziğe, eleştirmenliğe vs. her şeye dair herkes tarafından gönül mutabakatıyla sonuçlanan isimler üzerinden bir resmi geçit sunarak hakkı teslim etme çabası. entelektüel bir çaba. sanatsal derinliği olan yer yer gözümüzde büyütüp kahramanlaştırdıklarımızın hikayesi. bu bölümü salt izleyici açısından düşünürsek bir yerlerden bir şeyleri yakalama durumunun mutlak tarafından söz konusu olabileceği. kimi için luis bunuel büyük derttir (olumlu mana da)diğeri için de monet. bazısı hemingway 'le bütünleşir diğeri salvador dali'ye laf söyletmez. hayat bütünüyle bakarsan bazılarını yakalama bazılarını da ıskalama serüvenidir. yakalamak ve ıskalamak yani keşfetmek ya da edememek gayet yaşamsal bir sıradanlık silsilesi. (en azından bache öyle düşünüyor.)
2)ilk 15 dakikada manhattan'a benzer zirve yapan ukala içi boş entel tiplemesine bir ilişki üzerinden ziyadesiyle gönderme yapmak. aslında bu pencereden kadın-erkek ilişkilerinin çetrefilliğini masaya yatırmak. tamam bir ego savaşımı fazlasıyla mevcutta, ondan çok erkeğin bulunmak istemediği bir ortamda bulunmak zorunda bırakılması, kadının ukala enteli övüp durması ve onu zihninde en tepeğe çıkarmış olması hatta eşinin yazdığını değerlendirtme/eleştirtme düşüncesi ne olursa olsun kişinin kendi eleştirmenin öncelikle kendi olması gerekliliğini göze sokuyor. hewingway'in dediği gibi. yumuşak olma, yazdığını en iyi bul, beğen, kendin gibi ol, ama mümkünse bu benim yakınımda cereyan etmesin.:) filmin sonunda gil yağmurda ıslanmasına rağmen bundan keyif alan bir hatun buluyor ki, bu manhattan'daki gibi kendisine düşüncesine/ değer verenin yanında olmasını betimliyor.
3)bir diğer mevzumuz filmin temel alt metni. sen 1920'lere ışınlanmak istersin, ben progessive rock a olan ilgim ve hippilik icabı 1960'ların sonuna dönmek isterim. herkes bir şeyler ister de aslolan şuan yaşadığın dönemdir. geçmişe duyulan özlem mühimdir ama o ışınlanma isteği o dönemki insanların farklı bir döneme dönme isteğidir aslında. bazısı için altın çağ diğeri için rönesans olmazsa olmaz olabilir ve bu işin pekte sonu yoktur. yani hewingway dersin ama onun da gayet insani bir şekilde ring lardner 'den etkilendiğini es geçersin.
woody allen'ın ingmar bergman takıntısı nı değil genel olarak entelektüellik takıntısını ve bir o kadar da kültürel beslenme yerlerini ortaya çıkaran kesinlikle izlenmesi gereken sevimli bir film.
10 üzerinden 8!
evet gil'in söylediği gibi bence bu da bir anekdot , külliyata dair: ben kendisine dair hala manhattan'dayım mesela. al bir takıntı daha. 1979 falan. sen bas bas annie hall daha iyi dersin, kabul etmem bildiğimi okurum.:)