Doğru, sen bilmezsin.
Afyona anlattım ben, çaresiz hissettiğim anlardaki karabasanlarımı.
O, kimseyi salmaz kocatepe gördü sensizliğe yalvarışlarımı.
Bağırırken farklı zaman, aynı mekanda garipleşmişliğime,
Şahitliğini yıkılmaz ihtişamı ve vakurluğuyla yerine getirdi.
Öyleydi ki o anlar, göğsünü yırtmak isterdi şahit olan zaman.
Öyleydi ki ben ateşlerle görürdüm göğsümde, akan ebediyetin süliyetini.
Sen ise hazırlanırdın bağrına kopup gelen taptaze heyecanlara.
Ben dağlar diye çınlatırdım sessizliğin kulaklarını, şahsenem.
Sen uzatırdın ellerini memleketlisine, tutuşturduğun yangınlara elem.
Öyleydi ki ben anılarda kayboluşumu tamamalardım aydınlığın direnişine inat.
Sen aydınlanmış taraçalarında voltalanırdın yare kondurduğun ruha inat.
Ben Afyonu hiç sevemedim, düşürdüğün aygülle.
Çünkü ben akıtmadan edemezdim yaş, senden diye.