bülbülleri, sakaları bombalarla
susturduktan sonra
hasbahçede hayallerin erişemeyeceği sessizlik başlar:
büyük hayaletin, 'insanlığın' sessizliği...
buzulların sessizliği,
buzdan ve külden meleklerin sessizliği.
tanrıyla, önce çığrışarak,
sonra onun sessiz ve kıpırtısız diliyle
konuşmayı deneyen
felluceli anaların çoğalttığı sessizlik...
gökçe kozalakları
havan mermileri halinde başımızda
patlayan
kutsal bilgi ağacının;
tüveyçleri, katledilen bebeklerin
beyinlerinin zarı
ve gözlerinin akı olup yüzümüze saçılan
gökçe minelerin, hatmilerin,
hüsnüyusufların sessizliği.
- akbabanın süslenip püslenip
yüreğimin başına konmasından,
orada boğuk boğuk ötmesinden
ve yüreğimin ebediyen susmak, ebediyen
yok olmak istemesinden doğan sessizlik -
kevser ırmağının uyurgezer sessizliği.
yamaçta, brugel üslubuyla boyanmış
toprak yoldan yukarı
ceset dolu bir römorku çekerek
göğe doğru tırmanan
ve bir resimden beklendiği gibi, doğal olarak,
sesi soluğu, homurtusu duyulmayan
'ilahî tartı'nın ve 'denge'in
arkasında bıraktığı sessizlik.
'ebediyet'in, güllelerin açtığı
çukurlarda kaynayan,
toplu mezarları dolduran,
tanrının göz pınarlarından taşan
ve yanaklarında donan
alçıdan sessizliği.
ve "sen tanrı, yalnızsın, işin zor!
senin için de
dua edelim mi?"
diye yakaran divanenin
ağlayarak kanattığı sessizlik.''