babaannemlere gitmiştik. sarman * diye babaannemin evinin bahçesinde beslediğimiz, olaydan kısa süre sonra ortadan kaybolan, bir kedimiz vardı. büyük ihtimalle çoktan kedi cennetini boylamıştır, rahmetlinin arkasından çok konuşmadan olaya giriyorum.
kapıdan içeri girmiştim, babaannem nerde diye sordum halam mutfaktadır dedi. -babaannemi o zamanlar çok severdim bana mamelat yapardı... - neyse konu bu da değil. derken ben mutfağa marmelatlı ekmeğimi almaya, pardon, babaannemi görmeye gittim. o an uzun süre kedilerden uzak durmamı sağlayacak o olayla karşılaştım.
mutfağa gittiğimde babaannem yoktu. biz geliyoruz diye yaptığı tavuk içi fokur fokur kaynayan su dolu tencerede haşlanmaktaydı. sarman o sırada pencerede sinmiş, tavukla kesişiyordu. benim geldiğimden habersizdi. o an nasıl oldu anlamadım, bir anda kaynayan tencereye iki patisini sokup tavuğu önce pencereye doğru çekti, sonra camdan itip arkasından kendisi atladı.
ulan nankör hayvan, yemek vermiyor muyuz sana? neyin eksikti...
velhasıl kelam. o günden sonra kedilerden soğumuştum, uzak durudum. tam onlara ısınmaya başlamışken, 12 yaşındaydım sanırım, tam popomdan bir kedi ısırdı. kedi ısırır mı, bu ısırdı işte.