aşkın imkansızlığının anlaşıldığı an

entry13 galeri
    1.
  1. okula 250 bin ile gittiğim zamanlar.

    aslında çok bile geliyordu bu para. 100 binine hediyeli** top sakız, diğer 100 binine leblebi tozu. kalan 50 bin ine ise sporcu kağıtlarından alıyordum, içinden ufakça sakız da çıkıyordu. hayat çok güzeldi ama. henüz üçüncü sınıfa gidiyordum. okulda öğlenci, sabahçı sistemi vardı. okul pek kalabalık olduğundan özellikle biz öğlenci öğrencilerin giriş saatleri olan 12 buçuk 1 arasında büyük bir kargaşa yaşanırdı.

    öğlenci olmak güzeldi ama, uyurdun çünkü. uykuların en rahat olduğu zamanlardı. sokakta oyun oynamayı uykuya değişmiştik ama biz.

    erkenden kalkıp sınıf arkadaşlarımla saat 9 buçuk gibi okulun önünde mavi önlüklerimizle yakalıklarımızla hazır bulunuyorduk. genelde chat kola nın şişesiyle maç yapardık. adidas toplarla yapılan maçtan daha zevkli olduğuna eminim.

    işte yine bir gün o şişeyle maç yapıyoruz dar alanda 2 ye 2. sabahçılardan tanıdık 2 çocuğun topunu teneffüste vermek üzere ödünç aldık. dersteyken 40 dakika olarak geçen zaman biz oyun oynarken 40saniye gibiydi. teneffüs zili çaldı, nöbetçi öğretmen bizi okulun bahçesinden çıkarmak için yanımıza geldi.

    nöbetçi öğretmen: çocuklar çıkın şimdi teneffüs vakti.
    call: ama örtmenim yaa.
    nöbetçi öğretmen: topunuzu alırım ama.
    call: tamam örtmenim çıkıyoruz.

    nöbetçi öğretmen arkasını döndü, biz biraz daha oynadık. tam o sırada topun önüme çok güzel geliyor olmasıyla gazlanan ben topa öyle sert vurdum ki okulun hemen giriş kapısından çıkmakta olan bir kızın yüzünde patladı top. kız yere yığıldı. ben ve emre hemen kızın yanına koştuk. yere yığılan kızın yüzü öyle beyazdı ki alnına uzanan damarları görebiliyordum. ve orada o anda o kıza tutulmuştum.

    kız bayıldı, nöbetçi öğretmen bana ayak üstü fırça çektikten sonra kızı alıp polikliniğe götürdüler.

    çocuk kalbim sınırları zorlarken ben o kızı düşünüyordum.

    o gün o kızdan haber gelecek diye okulun duvarından kalkmadım öğlenci öğrencilerin giriş vaktine kadar. yoktu, kesin kötü bir şey olmuştu. ama olmamalıydı melekti o. meleklere bir şey olmazdı nihayetinde. garip duygularla o gün geçti.

    ertesi gün daha erkenden kalktım. büyük bir heyecanla jöleledim ve sağa doğru kaldırdım saçlarımı. babamın düğünden düğüne sıktığı parfümü de boca ettim üstüme. sonra suyla telafi ettim parfüm kutusunu. dişlerimi fırçaladım 2 dakika boyunca, ayakkabımı boyadım yepisyeni oldu adeta. okula gitmek üzere evden çıktım. çok erken çıkmıştım galiba. çünkü karşı komşumuzun ayakkabıları daha duruyordu dışarda. ahmet ti bu amcanın adı, dolmuş şoförüydü. erken giderdi yani. ama bu kez ben öyle erken gitmiştim ki daha sabahçılar okula yeni gidiyordu.

    o çocuk hevesimle dün aşık olduğum kızın yollarını gözleyecektim. okulun giriş kapısının ordaki mermerin üstüne oturdum. bekledim bekledimi herkes geldi, andımız falan okundu. okul çok kalabalık kızı kaçırmayayım diye öyle bakıyorum ki her tarafa ama bulamadım prensesimi.* evet o benim prensesimdi. andımız okundu, sabahçılar önce sırayla sonra rastgele okula girmeye başladılar. bekledim bekledim. yoktu sevdiğim. ilk derse girildi. ilk teneffüse çıkıldı. ben tek başıma o kızı bekledim. ismini bilmeden sevdiğim o kızı bekledim. gelmedi.

    tam 3 ay boyunca o kızı bekledim o mermerin üstünde..
    gelmedi..

    aşkın imkansızlığını küçük yaşımda öğrendim işte.

    aynı galaksilerde farklı gezegenlerde yaşıyorduk sevdiğimizle.

    ve umudun da bazen yetmediğini o küçük yaşımda anladım.
    16 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük