sabahın 5'ini, 2 paket sigara, dünya kadar ağzına sıçılmış hayalle, kafeinin dibine vura vura,kulağında bir kulaklık ile aynı parçaları yüzlerce kere üst üste dinleyerek, her defasında hüzünlenip, o çok bildiği yarasını kanata kanata hatırlamaması gereken anları, bazen ağlayarak, canının sıkkınlığına sıkılarak çoğu zaman, dudağındaki kuruluğa
değdirerek dilini, öylesine güzel dağılır ki; hiçbir gündüz toparlayamaz geriye kalanları.
bugün de sabahı ettik ulan gideyim de yatağımın buz tutan ayaklarını ısıtayım der ve ölüme uyur yalnız insan. uyandığında sevgilisinin, karısının, sevdiğinin, metresinin, annesinin, babasının, kardeşinin kahvaltısını hazırlamayıp çayı demlemeyeceğini bilir. yalnızdır lan işte, günaydın öpücüğü almayacağından çıkamaz yatağından. zor gelir, yorganı kaldırsa, yastıktan alıkoyamaz başını. gün ışığı sanki açığa çıkartır eksik kalmışlığını.
çok yemez, çok içer, sigara içer, gün olur cigara içer, iki kadeh bir şeyler içer, içini çeke çeke geçmişteki güzel
günlerden sızan anıları içer, geceyi eder. koyulaşır renkler, beyaz, kırmızı, siyah, mor öylesine karanlık bir hal alır ki, içinden çıkmaya kalksa önünü göremez. vazgeçer. gidemez. yığılır kalır avuçlarının arasında kafası. çöker. bir sigara
daha yakar. bazen bir filim içine girer, derken film olur, dağılır, yalnızlığını hatırlar eti acır. sahi sizin hiç giden günleri düşünüp göğüs kafesinize çöktüğünde dünya acımış mıydı etiniz? benim bir kere acımıştı, o gün bugündür sızlıyor sol
yanım.
boğazındaki her düğüm ile çözülürken saçları, içindeki iklimlerde sonbahar yaprakları düşer ve o çok bildiği dokuz sekizlik sancısı samani bir renge boyar duvarlarını. sonra hatırlar bir an, irkilir, korkar, durdurmaya çalışır zihnini,
kaçamaz, sıkışır ve itiraf eder:
" rotasını kaybetmiş iki başlı karanfil, sahadaki toz bulutuyla sevişmenin hiçbir anlamı yok."