idam mahkumunun sandalyeye çıktığı an hissettikleri olsa gerek. idam kararı mahkuma belli bir süre önceden tebliğ edilir. bu andan itibaren yaşamak hayal, ölüm ise sukut-u hayaldir.
şair, "bir idamlık ali vardı" diye başlar zindandan mehmet'e mektuplarda.. idamlık insanın ruh halini tasvir etmek haddime değil ama minicik bir empati yaparak o pisikolojinin yerini alabilcek daha vahim bir durum olamayacağını düşünüyorum..
savaştan dönen hükümdara sormuşlar, " hükümdarım ölümü bu kadar yakından hissetmek nasıl bir şeydir"... hükümdar hemen bu soruyu soran kişinin başının vurulmasını emretmiş... cellatlar adamı yatırmışlar, kılıçlarını çıkarmışlar tam infazı gerçekleştirecekleri an padişah cellatlara durmalarını işaret etmiş ve adamı cevaplamış... "şimdi anladın mı ölümü hissetmek nasıl bir şey"...
allah kimseye ölüm zamanını bilme şansını vermesin. iktidarın gücüyle, insan eliyle ölmek insanlığa hakarettir. bir insan hangi hakla başka bir insanın canını bedeninden ayırabilir ki? canı veren canan, alan da o olsun..
thomos more taa yüzyıllar önce ütopya'da idam cezasının kaldırılmasını önerir. ama onu takan kim. millet machiavelli'nin peşinden koşup kapitalizmi yaratmakla meşgulmuş...
gerçi ben neden bahsediyorum yaa... kardeş katlini caiz kılan bir hegemonyadan geliyoruz. köleliğin resmen kaldırılışı daha 150 yıl önce olmuş... son yüzyılda savaşlarda milyonlarca insan ölmüş...