biliyor musun, üşüyorum.
tıpkı 11 saatlik tren yolculuğunun ardından, o şehirde aldığım ilk nefeste hissettiğim gibi. 8 saatlik otobüs yolculuğundan sonra o şehirde aldığım ilk nefeste hissettiğim gibi. çok değil bir kaç saat sonra ısınırdım ama. çünkü sen, aramız nasıl olursa olsun, bana dakikalarca sarılırdın. beni sevdiğin zamanda da. küstüğün zamanda da. kızdığın zamanda da. ben ne zaman gelsem yanına, sen benden ne kadar nefret etsen de yada ne kadar sevsen de dakikalarca sarılırdın bana. belim ağrırdı o kadar dakika eğik kaldığım için. saçların yüzüme dolanırdı, sırtını okşardım, nefesini boynumda hissederdim, ısınırdım. ben böyle ısınırdım. yemek yerken masanın altında iki ayağının arasına alırdın benim ayağımı. oynardın kendi kendine. mutlu olurdum. küpelerini gösterirdin, bak sen geliyosun diye taktım derdin. çok mutlu olurdum. çekyatı açar kendini benim kollarıma bırakır, elimi tutup uyurdun. dünyanın en mutlu ikinci erkeği olurdum. dışarda elini tutmama izin vermezdin, sevmediğini söylerdin. ama sinemada sarılırdın bana. ben çok mutlu olurdum. sen de bilirsin ya işte, ben senin yanındayken çok mutlu olurdum. şimdi nerdesin, kiminle berabersin, hangi adamın elini tutuyorsun bilmiyorum. fark eder mi hiç, ben seni hep seviyorum. ben seni çok seviyorum. o gün gelecek hatunum. bir gün, ben yine gireceğim o hastane odasına. belki aylar belki yıllar sonra..
ama bir şeyden, seni sevdiğim kadar eminim; o hastane odasına girdiğim gün, sen yine bana dakikalarca sarılcaksın. sen benim nefsimden daha çok sevdiğim kadınsın.