ne oluyor bize

entry5 galeri
    1.
  1. “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?”

    Bize ne oldu da böyle paramparça olduk. Bir duvarın tuğlaları gibi iken ne oldu da moloza döndük. Bir vücudun azaları iken her bir azanın acısını ve sızısını taa yüreğimizde hissederken, ne oldu da hücreler gibi bölündük. Bununla da kalmayıp bu bölünmeleri bir de \'rahmet\' olarak nitelendirip övündük.

    Bize ne oldu da böyle korkup sindik. Yüzümüze tokat vurulduğunda şamar oğlanı gibi öbür yanağımızı çevirmezdik; diklenmeden dik durur, dişe diş, göze göz derken, dişimizi çektiler, gözümüzü oydular da sesimizi çıkarmaz olduk .

    Olması gereken: “insanlar onlara: \'Düşmanlarınız sizin için güç topladılar. Onlardan korkmalısınız\' denildiğinde bu onların imanını artırır da; \'Allah bize yeter\' derler.” iken, biz ölümden korkar olduk, oysa ölüm bir son değildi, ölümsüzlüğe açılan kapıydı. Ölümü biz öldürmeliydik ondan kaçış yoktu. “Güçlü kaleler içinde de olsanız eceliniz geldiğinde ölüm meleği sizi bulur.” Korkulması gerekenden korkmak insanı yüceltir. Korkulmaması gerekenden korkmak ise küçültür…

    Bize ne oldu da böyle bireyselleştik. Kardeş, ümmet, yeryüzünün ıslahı... derken, kendisinden başkasını düşünmeyen ‘gemisini kurtaran kaptan\' misaline nasıl dönüştük. insanlar açlıktan ölürken, ölenleri akbabalar yemek için beklerken göbeğimizin üzerinde dönene kadar yedik, geğirdikten sanra da bir de elhamdulillah diyecek kadar gamsızlaştık. Kardeşlerimizin öldürülüşünü, namuslarının kirlenişini ekranlardan adeta belgesel seyreder gibi seyrettik. Kılımız kıpırdamadı ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ sözünden rahatsız olmamız gerekirken, o yılanın değil bin yıl, iki bin yıl/üç bin yıl yaşamasında bir mahsur görmez olduk. O yılan bizim de boynumuza dolansın diye bekleye koyulduk…

    Bize ne oldu da böyle egoistleştik. Egomuzu tatmin için basit ve değersiz şeyler uğruna değerlerimizi hiçe saydık, değersizleştik. Yüceltmemiz gereken Allah’ın dinini yüceltmediğimiz için buna endeksli olarak kendimiz de yücelemedik. Cüceleştik, dev aynasının karşısına geçip kendi kendimizi kandırdık/avuttuk...

    Bize ne oldu da böyle düşmanı dost, dostu düşman bildik. Bu halimiz, ezeli düşmanımız olan şeytan ve dostlarını sevindirmekten başka bir şeye yaramadı. Bizim dostumuz Allah ve Allah’a iman eden Mü’minler olması gerekirken, münafıkları, Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edindik. Diyalog dedik, medeniyetler ittifakı dedik, maslahat dedik, dedikte ne oldu? Tevhidi düşünen mü’minlere kin besledik, nefret kustuk, ölü etlerini yiyerek vampirleştik. Onları anlama zahmetinde bulunmadık. Dostunu düşmanını bilemeyen bir hale geldik…

    Bize ne oldu da böyle sevdamız değişti. Arkamıza atmamız gerekeni (Dünya) önümüze aldık, önümüze almamız gerekene (Kur’an) de arkamızı döndük. Kendi yanımızdan öyle endatlar edindik ki; en çok sevilmesi gerekenden daha da fazla sevdik onları, Allah’a ve elçilerine düşmanlık edenleri hani sevmeyecektik…

    Bize ne oldu da böyle oyun ve eğlenceye daldık. Dünyaya geliş amacını bilenler, işin farkına varanlar yapılması gerekeni yapar, amacı doğrultusunda bir hayat yaşamaya çalışır. işin farkında olmayanlar zeka düzeyi gelişmemiş hayatı oyun ve eğlenceden ibaret görenlerdir. Az okuyup çok oynar olduk. Oynamaktan/eğlenmekten yorulunca da uykuya daldık ve ciddi şeylerin farkına varamadık…

    Bize ne oldu da böyle cehdi ve namazı bıraktık. Allah için koşmanın, koşturmanın ibadet olduğunu bildiğimiz halde ya çocukluktan kurtulamadık ya da iş işten geçti ihtiyarladık. Çok bilip az amel eder olduk, namazı bile doğru şekilde kılmaz olduk, kurtuluşu (Hayal-el selah) terk ettik fahşa-fucur ile dolduk. Oysa cehd ederken ölüm bizi yakalamalıydı. Cehd ederken gelen ölümün ölümlerin en güzeli olduğunu unuttuk. ‘Biz cihadı anlımızın çatına vurup. Her sabah duamızın başına şahadeti koymalıydık.’ Kişiye ancak çalıştığının (say’ın) karşılığı vardır. Her kim çalışır işin gereğini yaparsa o başarıya ulaşır. Sünnetullah bu ise biz nerede kaybettik o zaman...

    Bize ne oldu da böyle cimrileştik. Peşinden gidilen dava, maddiyatından, zamanından ve canından fedakarlık eden kişilerin sayesinde varlık göstergesinde bulunur. Cömert kişiyi Allah da sever, insanlar da, biz kime ve neye sevdalıyız o zaman. Kainatın varisi Allah’tır inanmıyorsanız tarih kitaplarını bir karıştırın nice zenginler yok olup gitmişler Kime kalmış bu dünya? ”Göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir.” Yoksa emanetçisi olduğumuz şeyleri sahiplenmeye mi kalkıyoruz? Hani dünya derya biz de gemi idik, su gemiyi yüzdürmek içindi geminin içine almak için değil…

    Bize ne oldu da böyle gücümüzü kaybettik. Neden birbirimizin yüzüne bakamayacak kadar sınırları çiğneyip kıyasıya, adaletsiz/fahiş bir şekilde eleştirdik ve bütün köprüleri yıktık. Hak söze kulak vermedik. Bir olmanın, birlik olmanın yollarını aramak yerine tıkadık. Böylelikle gücümüz küvetimiz (Rüzgarımız) gitti. Kuvvetli esen her rüzgarın önünde savrulduk köksüz kimsesiz/dalsız üryan kaldık. Vahşilere yem olduk. Vahşiler öncelikle güçsüz ve yalnız olanları avlarlar. \'Sarı öküz\'misaline döndük de yem olanlarımızı da bön bön seyrettik.

    Bize ne oldu da böyle davaya bigane kaldık. Bir zamanlar bir elimize güneş diğer elimize ay teklif edildiğinde bile davamızdan vazgeçmemişken bize aydan ve güneşten üstün ne verdiler de biz bu hale geldik. Dava değersizleşmediğine göre, değersizleşen biz mi olduk acaba...

    Bize ne oldu da böyle gündem belirleyemez olduk. Eşyayı ve olayları başkaları betimliyor, bizler de biteviye başkalarının betimlediğini anlamaya çalıyoruz. Az okuyan, okuduğunu da özümsemeyip tefekkür etmez olduk, doğal olarak fikirsizleştik, gündemsizleştik başkalarının gündemlerinin arkasına düşer olduk. Etken iken edilgen olduk. Her şeyi tartışan, tartışmayı da hakkı ortaya çıkarıp teslim olmak için değil; benim delilim seninkini döver mantığıyla birbirimize saldırdık. Her şeyi öyle sulandırdık ki; temel ilkemiz olan tevhidi bile farklı anlar olduk…

    Bize ne oldu da böyle sanallaştık. Gerçek hayattan koptuk sanal alemde sanallaştık ve banane/sananeleştik. Sanal gündemlerin peşinde gerçeklik aradık, buharlaştık. Buhar sisi o kadar yoğunlaştı ki; burnumuzun ucunu göremez olduk, ferasetsiz, önünü göremeyenden öncü olması mümkün mü. Samimiyetimizi kaybettik. ihlasın olmadığı her iş güdüktür...

    Sahi bize ne oldu da böyle ne oldum delisi olduk. En kötüsü de bize bir şey olmadı da biz zaten hep böyle miydik?

    “Bize ne oldu da biz şimdi buradayız” dememek için geç kalmamış umuduyla...

    Muhammed Celil
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük