din denen ulvi bir gerçeği cahile teslim etti bu ülkenin entelijans kesimi cumhuriyetten beri. Sandı ki çizilmesi gereken yol avrupa ne yaparsa yapmak, bunu şiar edindi beyaz türkler.
Götünü sileceği kağıdı en markalısından tercih ederken köylünün götü nereyle temas ediyor, ne yiyor ne içiyor düşündü mü? Film festivallerinin programını takip etmekten, yazın gidilecek konserlerin listesini çıkarmaktan, aman bu kozmopolit şehri nasıl terkederim de güneye kaçarıma kafa yormaktan başka bir bok gelmedi ki akılcağızımıza.
çoluğa çocuğa fransız mürebbiyeler tuttuk, votkalı vişne suyuları içtik üzerimize 2 beden büyük gelen fraklarla, vals yaptık kadın erkek birarada olmalıdır çağdaşlaşmanın muassır medeniyetin ta ebesinin amına koydukta paşam ne değer kaldı bizde ne gelenek.
büyüdüğünüz konaklarda ciciannenin sabah bayramlaşmanın ardından
götürdüğü likörleri büyük bir iştahla anlattınız, babanızla gittiğiniz bayram namazlarını sanki dünya'nın en mühim ibadetini yapıyor gibi ciddiyetle naklettiniz..
Ama insanlar yemiyor artık, o dalga geçtiğimiz misyoner kanallarının pay tv'lerinden yandaşlarının imanlarını sağlamlaştırıcı kurmaca hikayeleri bize uyarlayan adamlar o kapıcı çocuğu, o büfeci esnafı, anadolu aslanı değil artık.. Türkiye'nin en kaliteli okullarını bitirip sırf inandıkları için dünya'nın bir ucunda erkeklerini yitirme pahasına öğretmenlik yapıyorlar..
tüm bunlar bize gülünç geliyor, inançlarıyla, yaşayışlarıyla, sevgileriyle taşak geçiyoruz makaraya alıyoruz. Ama ;
"sevgiden beslenen fedakarlik duygusu, dejenere insanlara gülünç gelir... "