1950'lerin başına kadar hüküm süren şehirli faşizminin, ilk fırsatta nüfusun çoğunluğu olan köylü tarafından devrilmesi ile yaklaşık 50 yıldır yaşanan durum.
paşa ismet tarafından temsil edilen şehirli asker - memur bürokrasisi, yıllarca köylüyü köyünde tutmak üzere çeşitli manevralar yapmışlardır fakat bu herkese "aydınlanma" şeklinde yutturulmuş ve köylüyü kızdırmaktan başka bir işe yaramamıştır. yüzyılın eğitim hamlesi denilen köy enstitüleri de, 1945 yılında yürürlüğe sokulmaya çalışılan ve sonra uzun yıllar uygulamaya çalışılan toprak reformu yasası da aynı bokun laciverdidir.
1950 yılına gelin, diğinde, serbest seçimde anadolu insanı iktidara yerleşmiştir. ve ülkeyi yöneten köylü, kendine makinalar almış, köylerine yollar çekmiş şehire inmeye, yavaş yavaş ticaret yapmaya başlamış kimisi mürekkep yalamış, birçoğu paranuın yüzünü ilk kez görmüşlerdir. şimdi bilmem ama o dönem "tehlikenin farkında olanlar" artık dayanamayarak 10 yıl ara verdikleri egemenliklerine yeniden sahip olmuşlardır. oysa aydınlanmanın yolu ne makineleşmeden, ne sanayileşmeden geçmektedir. ülke ancak köylü şapka takıp klasik batı müziği dinledikçe aydınlanacaktır. hele ki bu köylü şehre inmezse tadından yenmeyecektir (zaten paşa babamız ankara'da saat 10'dan sonra köylülünün dışarı çıkmasını da yasaklamıştır, kutsal başkentin "imajı" bozulmasın diye).
ama köylü yine rahat durmamış, 1965 yılında çoban sülü'yü iktidara taşımıştır. çoban sülü ya da morrison süleyman artık ne derseniz deyin, 2 defa yine "tehlikenin farkında olanlar" tarafından iktidardan alınmış ama iş işten geçmiştir bir kere. artık şehirde işportacılar, evininduvarınamakrameasankapıcılar, balıkekmekçiler, çakmaklaragazdolduranlar, dolmuşçular, değnekçiler, yankesiciler, çeteciler, çemişgezekköylüleriyarımlarşmadernekçiler, müslümcüler, boyayalımmıabiler, alamancılar, fotürşapkalar, sonmodelmercedesler, lahmacuncular, lahmacunyanındaviskiciler, müteahhitler, ülkücüler, türkücüler, türkübarcılar türemiştir.
ankaralı, memur, paşa torunları gördükleri bu manzara karşısında 1990'lar boyunca özal'ı, 2000'li yıllarda tayyibi suçlamışlar, bir türlü paşa babalarına toz kondurmak akıllarından geçmemiştir. bir gerçek vardır ki bugün nüfusumuzun %35'i hala tarımla geçimini sağlamaktadır ve türk insanı -çok değil 2 nesil öteye gitsin en şehirli olan- köylüdür. bugün işverenler bile kendi içinde bir sınıf bilincine sahip olamamış, bizzat köylünün ta kendisidir. köylü nüfusun şehirleşmeye başlaması, sanayileşmenin doğal sonucu olduğundan ve köylünün şehirli olma macerası en az 100 yıl (2-3 nesil diyelim buna) gerektirdiğinden bekleyip görmek en doğru olandır.