nazım hikmetin şair olmaması

entry25 galeri
    6.
  1. Bi­lin­di­ği gi­bi, söz­cük ve ek­le­rin son he­ce­le­rin­de­ki ses ben­zer­li­ği­ne “uyak” de­nir.
    An­cak en az iki söz­cük ya da ekin uyak­lı sa­yı­la­bil­me­le­ri için bun­la­rın ses­çe ben­ze­me­le­ri, fa­kat an­lam­ca ay­rı ol­ma­la­rı ge­re­kir. Söz­ge­li­mi yak­tı – bak­tı söz­cük­le­ri uyak­lı­dır. Fa­kat bu uyak “tı”lar­da de­ğil, “yak –” ve “bak–” he­ce­le­rin­de­ki “ak–”lar­da­dır; “tı”lar ise “be­lir­li geç­miş za­man” ek­le­ri­dir, do­la­yı­sıy­la ay­nı an­lam­da­dır.
    Öte yan­dan, ör­ne­ğin koş­tu – uç­tu söz­le­ri de an­lam­ca ay­rı ay­rı söz­ler­dir, fa­kat ara­la­rın­da bir ben­zer­lik yok­tur. “–tu” ek­le­ri de –dil­bil­gi­si açı­sın­dan– “be­lir­li geç­miş za­man” ek­le­ri­dir, ya­ni on­lar da ay­nı an­lam­da­dır.
    Ya­pı ve an­lam ba­kı­mın­dan ay­nı olan ek­le­re, söz­cük ya da söz­cük grup­la­rı­na “re­dif” de­nir. Halk ozan­la­rı bu­na “dö­ne­ra­yak” di­yor­lar. “Uyak” ye­ri­ne es­ki­den “ka­fi­ye” sö­zü kul­la­nı­lır­dı. Halk ozan­la­rı ise “ayak” adı­nı ver­miş­ler­dir.
    Na­zım Hik­met’in öz­gün bu­luş ve söy­le­yiş­te­ki tar­tı­şıl­maz üs­tün­lü­ğü­nün ya­nı sı­ra, uyak yap­ma­da ve on­la­rı yer­li ye­rin­de kul­lan­ma­da da su gö­tür­mez bir us­ta­lı­ğı var­dır. O, şi­ir­le­rin­de uya­ğın her tü­rü­nü kul­lan­mış­tır: Ya­rım uyak (bir ün­süz harf ben­zer­li­ği), tam uyak (bir ün­lü, bir ün­süz harf ben­zer­li­ği), zen­gin uyak (iki­den çok harf ben­zer­li­ği)… Hat­ta pek çok şi­iri­ni de uyak­sız ve ve­zin­siz (öl­çü­süz) yaz­mış­tır.
    Onun şi­ir­le­rin­den yu­ka­rı­da­ki uyak tür­le­ri­ne iliş­kin kü­çük ör­nek­ler ve­re­lim (Uyak­lı ses­ler ay­raç için­de, re­dif­ler ya­tık çiz­gi­den son­ra gös­te­ril­miş­tir):
    Yüz­yıl ol­du yü­zü­nü gö(r) /me­ye­li,
    be­li­ni sa(r) /ma­ya­lı,
    gö­zü­nün için­de du(r) /ma­ya­lı
    ak­lı­nın ay­dın­lı­ğı­na so­ru­lar so(r) /ma­ya­lı.
    (Ya­rım uyak; Has­ret’ten)

    Bi­zim bu­ra­da göl­le(r)
    du­man­lı­dır­la(r).
    Ba­lık­la­rı­nın eti ya­van olu(r),
    saz­lık­la­rın­dan ısıt­ma ge­li(r),
    ve göl in­sa­nı
    sa­ka­lı­na ak düş­me­den ölü(r).
    (Ya­rım uyak; Şeyh Bed­red­din Des­ta­nı’ndan)

    Dört­na­la ge­lip uzak As­ya’d(an)
    Ak­de­niz’e bir kıs­rak ba­şı gi­bi uzan(an)
    Bu mem­le­ket bi­zim.
    (Tam uyak; Da­vet’ten)

    Ha­ni şim­di bi­zim sof­ra­mı­za
    haf­ta­da bir (et) /ge­lir.
    (Ve)
    ço­cuk­la­rı­mız iş­ten e(ve)
    sap­sa­rı is­kel(et) /ge­lir…
    (Tam uyak; Nik­bin­lik’ten)

    Ne­den öy­le yü­zü­me bir tu­haf ba­kı­lı­yor
    Os­man oğ­lu Ha(şim)?
    Ne tu­haf şey,
    Ha­ni siz öl­müş­tü­nüz kar­de(şim)?
    (Zen­gin uyak; Ölü­me Da­ir’den)

    Hal­kın so­yul­muş de­ri­sin­den
    sır­tı­na frak gi­yen sen­sin,
    ya­la bal tu­tan beş par­ma­ğı­nı
    beş çü­rük (muz) /gi­bi,
    ho­mur­da­na­rak do­laş be­si­li bir do(muz) /gi­bi.
    (Zen­gin uyak; Ce­vap – 1’den)

    Na­zım Hik­met’in şi­ir­le­ri akı­cı, sü­rük­le­yi­ci­dir. Öl­çü­le­ri, uyak­la­rı, ben­zet­me­le­ri, çe­şit­li ede­bi­yat sa­nat­la­rı­nı faz­la­ca ara­la­ma­dan şi­ir­le­ri­nin içe­ri­ği­ni açık­ça gö­re­bi­li­riz. içe­rik­le bi­çim öy­le­si­ne bir uyum, öy­le­si­ne bir bü­tün­lük için­de­dir çün­kü. Bi­çim, özün için­de eri­miş, kay­bol­muş­tur. Na­zım Hik­met bu uyu­mu, bu bü­tün­lü­ğü “gü­zel bir ka­dın ba­ca­ğı­nı bir kat da­ha gü­zel­leş­ti­ren, fa­kat ken­di­si bel­li ol­ma­yan in­ce bir ço­ra­ba” ben­ze­tir.
    Ve onun şi­ir­le­ri bur­gaç­lı (gir­dap­lı) bir su gi­bi­dir; bir­den içi­ne çe­ker bi­zi. Onun şi­ir­le­ri­ni okur­ken yü­zü­nü bu­ruş­tu­ran, al­nı­nı kı­rış­tı­ran bi­ri çı­kar­sa, –şi­ir­le­rin içe­ri­ği­ne kar­şı bi­ri de­ğil­se eğer– ku­su­ru ke­sin­lik­le ken­di­sin­de ara­ma­lı­dır. Ken­di be­ğe­ni­le­ri­nin ge­liş­me­miş­li­ğin­de, ken­di dar ka­fa­lı­lı­ğın­da…
    Na­zım Hik­met’in şi­ir­le­ri­ne bu çe­ki­ci­li­ği, bu akı­cı­lı­ğı sağ­la­yan et­ken­le­rin ba­şın­da –baş­ka­ca öğe­le­rin ya­nı sı­ra– uyak­la­ra sık ara­lık­lar­la yer ver­me­si ge­lir. Aşa­ğı­da­ki par­ça­lar­da bu yol­da­ki uyak­la­ra ör­nek­ler var­dır (Ay­nı uyak­la­rı ta­şı­yan söz­cük­ler alt­la­rı çi­zi­le­rek ay­nı harf­ler­le gös­te­ril­miş, re­dif­ler ay­rı­ca be­lir­til­me­miş­tir):

    Dı­şar­da, (a)
    ka­ran­lık­lar­da (a)
    ça­tır­da­yan de­niz böğ­rün­den vu­rul­muş
    bir or­man gi­bi. (b)
    Biz içer­de su­su­yo­ruz,
    su­su­yor zin­dan (b)
    kan içi­ne akan (b)
    ya­ra­lı bir hay­van gi­bi. (b)
    (Sü­kût’tan)

    Sı­cak­tı.
    Sı­cak.
    Sa­pı kan­lı, de­mi­ri kör bir bı­çak­tı (a)
    sı­cak. (a)
    (Şeyh Bed­red­din Des­ta­nı’ndan)

    Bu­gün ak­lı­ma
    ya­zı­sız ve çiz­gi­siz
    bir re­sim gel­di, Ta­ran­ta-Ba­bu! (a)
    Ve be­nim bir­den­bi­re
    yü­zü­nü de­ğil, (b)
    gö­zü­nü de­ğil, (b)
    Se­nin se­si­ni gö­re­sim gel­di, Ta­ran­ta-Ba­bu; (a)
    Ma­vi Nil gi­bi se­rin, (c)
    ya­ra­lı bir kap­lan gö­zü gi­bi de­rin (c)
    se­si­ni se­nin! (c)
    (Ta­ran­ta Ba­bu’ya Mek­tup­lar’dan)
    iki çıp­lak ço­cuk gi­bi üşü­mek­te­dir
    Mad­rid ka­pı­sı­nı bek­le­yen ıs­lak ayak­la­rın. (a/a)
    (Ka­ran­lık­lar Kar Ya­ğı­yor’dan)

    alıntı
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük