Amerikada ki Türk Edebiyat oluşumlarının hakkında dediği yazar gibi.
Simgeçiliğin ustası Mallarmenin şiiri, Şiir ne dünyayı taklit edecek ne de yeniden icat edecektir; dünyaya eksik olan düzeni getirecektir. Malarméde sözcüklerin düzeni dünyanın düzensizliğini örtbas eder, koşmosun kaos karşısında kendini kabul ettirdiği tek mekândir. Bu nedenle, söylemek değil var olmak zorundadır. Baudelaire gibi ustalara veya Verlainein 1884te edebiyat çevrelerine tanıttığı Mallarmé, Cros, Çorbikre ve Rimbaud gibi ustalardan sonra pek fazla şiir okuru olduğum söylenemez; çünkü 1960'ların özgürleşme ortamında varolan; birikimi/sesiyle bugüne ulaşan 1960 Kuşağı şiiri/şairleri çağdaş Türk şiirinin oluşumunda önemli bir dönemeçtir. Yazın ve düşün yaşamımıza yenilikler getirmiş, yaşam-şiir-toplum ilişkisine farklı bir boyut kazandırmıştır...
1980 sonrası şiirimizde modern şiirin bu hayati vasfının ona sağladığı estetik imkânlar bir mirasyedi edasıyla tüketildi ama o hayatı vasfın yitirilip yitirilmediği göz ardı edildi. Birkaç istisna bir yana bırakılırsa hemen her eğilimden şairler, Türk şiiri zemininde turfanda bir şiir yeşertmek yerine kendilerini modern sayarak ya da geleneğe modern nazarlarla bakarak hayatiyet taşımayan, görüntüden ibaret bir aksiyonun içinde yer aldılar. Yenilik ve ilerleme düşüncesinin mahsulü ama onun bir başka ürünü olan modern hayata karşı da en çetin mücadeleyi veren modern şiir, kendini yenileme endişesiyle kendini yineler bir hale gelip dönmüş ve böylelikle kendini feshetmişti. Ama bırakın 1980leri, 1990lar bile modern şiiri etraflıca konuşarak bu çengâver oluşunun peşinde oldukları izlenimini vermeye çalıştılar. Boylu boyunca yatanın hatıralarda yaşadığı belliydi ama o yatan ayakta gösteriliyordu. Konuşanlar da bu sayede onun izinde oldukları havasını veriyorlardı. Tüm bunlar şiiri türlü yollarla süsleme (estetize etme) yönelimini seçerek çeşitli eğilimlere giden şairler eliyle gerçekleşti. Dünya görüşleri ne olursa olsun, ister marjinallik ister gelenekçilik susunde kendilerini gizlesinler yaptıkları aynı idi. Modern şiir, Modern şiir oldu, yaşasın modern şiir!.. şiarıyla defnedilmeliydi. Ama bu, 1980 sonrasında beliren ve yukarıda sıralanan eğilimlerin hiçbirince yapılamadı: Nitekim nicedir modern şiir anlayışı gereğince uğurlanıp gömülmediğinden ötürü şiir bir zafiyet içindedir. Zafiyet içindedir çünkü şairler velut bir ömür süren bu büyük ölünün nasıl defnedileceği hususunda zaaf içindedirler. Şiir adına ortada dolanıp duran şeylerin yaydığı kokudan da anlaşılacağı gibi ölüm çok önce vuku bulmuş ama kraldan sonra ne yapacağını bilmeyen hanedan mensupları gibi olan şairlerde bir kıpırtı yok. Çünkü modern zamanların şairleri, kendilerinden önce gelen kuşakları öyle kolaylıkla harcadılar, öyle gaddarca öldürdüler ki Cengiz Aytmatovun roman kahramanı gibi ölülerini nasıl gömeceklerini bilemez bir hale geldiler.
Şimdi ise 1980 sonrası şiirinde ilk kez ciddi anlamda çıtasını yükselten bir genç şair var. Kırık Bej'ı okuduğumda 1960 dan günümüze kadar olan şiir sürecini şöyle bir taradım... Kazım Baran Yılmaz yüzyılımızın en iyi şairi olarak çıtasını yükseltiyor. Zarı atıyorum!