yapılmış en aptalca dalgınlık

entry4758 galeri video3
    4001.
  1. Üniversite yıllarındayız, en büyük derdimiz dolapta küflenmiş bir tencere makarnayı kim çöpe atacak düzeyinde. 4 sap erkek, bolu'nun yegane caddesinin orta yerinde, eski fakat iyi denilebilecek düzeydeki bir evde kalıyoruz. kaldığımız öğrenci evinin ev sahibi eski kız arkadaşımın halası. kendisi istanbulda ikamet ettiğinden ötürü evin ıvır zıvır işleriyle kız arkadaşımın babası ve annesi ilgileniyor. ev sahibemizin 3 yılda bizimle olan tek kontağı bankadan kendisine yatırılan kira bedelinin sıfırları. kendisine suç bulmaya lüzum yok, mesafeli ama isabetli bir ilişkimiz var.*

    Bir gün; dışarı çıkmak üzere meyletmiş, efendi gibi duşumu almış, giyinmiş saçlarımı kurutayım niyetiyle banyoya gitmiştim. standardında olduğu gibi saç kurutma makinasını pirize takıp tam çalıştırmıştım ki arkadan büyük bir gürültü ile patlayan pirizin sesini duydum. onunla beraber evde kesilen elektriğin sessizliğini. Eskimiş elektrik sistemi yüklenmeyi kaldıramamış olacak ki saç kurutma makinası ile birlikte sigorta ve pirizi patlatmayı tercih etmişti. akşam saatleri, elektrikci desen bulunmaz. bilen bilir, bolu esnafı zaten tok satıcı. saat 5'de kapatılan bakkallar, biz bu saatte çalışmayız diyen çilingirler gördü bu gözler. Velhasıl bir ev arkadaşımla birlikte kız arkadaşımın evinin yolunu tuttuk. maksadımız durumdan haberdar edip, bolu'nun yerlisi olan bu güzide insanlardan yardım, tanıdık talebinde bulunmak.

    Ev sahibi vekillerinin * müstakil evlerine vardık. kendileri, arkasında bahçe bulunan kendi elleriyle yapılmış müstakil şahane bir evde oturmakta. bu süre zarfında kız arkadaşım evde olmadığından ötürü bende bir rahatlık var ki sormayın. zira sevgili, sevgili babası, sevgili annesi, kardeşi ve yanınızda şerefsiz bir ev arkadaşı varken insanın başına neler gelebilir bilemezsiniz. kapıda bizi karşılayan evin annesi oldu, biz tam durumu izah ederken arka bahçeden elinde mangal maşası ile evin babası geldi. bir kez de durumu kendisine izah etmeye çabalarken, beklenmedik bir çıkış yaptı.

    B - aç mısınız? lan siz öğrencisiniz kesin açsınızdır. gelin bahçeye mangal yapacaktık biz de, boğazınızdan et geçsin girin lan!

    bu soru girişli emrivaki davet ile gevşek gevşek gülerek arka bahçeye doğru seyirttik, bahçede bulunan piknik masası kıvamındaki sofranın başına kurulup yamyam gibi beklemeye başladık, baba mangalın başında etler ile cebelleşirken geri kalan ahali de bu süre zarfında okul şöyle, iş hayatı böyle, aman burda da vakit geçer mi faslından geyiklere düşmüş bir yandan göz ucuyla mangalı keserken hava iyiden iyiye kararmıştı. bir gün bir insan evladı karşıma çıkıp, " - bir gün hava karardığı için hayatının en büyük dingilliğini yapacaksın" dese, ağzının üzerine kürek ile vurup "oşt lan ordan mal mıyım ben!" derdim lakin, nerden bilebilirdim ki bir gün gerçekten hava karardığı için hayatımdaki en büyük dingilliğin altına kanımla imza atacağım a dostlar. yapmam demeyin, insan yapıyor...

    ortamın karanlığından müzdarip ev sahibi baba, bahçeye bir lamba alması gerektiğinden bahsederken, ben de bir yandan misafirliğin vermiş olduğu mahçubiyet, bir yandan da karşıdakinin sevgili babası olduğu gerçeği ile cebelleş olurken yalaka yalaka "- aman efendim şöyle bahçe lambaları var, yok yere sokmalı, yok güneşten kaktırmalı" diye saçma sapan teorilerimi sunmakta idim. bir şey yapmalıydım. Edison'dan, Tesla'dan bu yana gelişmiş ampul, lamba, ışıldak, led vs tüm aydınlatıcı teknolojiler gözümün önünden akıp gidiyordu, bu adamın problemine bir çözüm bulmalıydım ama nasıl? işte o an aklıma dahiyane bir fikir geldi... evet dostar, dahiyane... tabi benim gibi beynindeki iki hücrenin ikisini de fikir bulmaya adayıp peşine plan geliştirmiş bir insan için dahiyane olan bu fikrim, cebimden telefonumu çıkarıp; " - ağğğ benim telefonumda flash var, ışıldak gibi yanıyor keraneci, buyrun bunu kullanın. hatta vereyim direk şuraya bi yere bağlayın gecenizi aydınlatsın, köpeeniz olsun. ehehe. " diye sunmama kadar vardı. işin güzel tarafı benim bu teknolojik çözümümün işe yaramış olması, işin kötü tarafı ise yine teknolojik arsızlığın getirmiş olduğu dingillik. evet bildiğiniz sığırlık.

    baba artık telefon flashı ile etleri görebilirken biz de bir yandan muhabbete kaldığımız yerden devam etmekte idik. zamanın geçtiğinden olsa gerek evin annesi babaya, "- daha etler pişmedi mi? yanacaklar al istersen" diye çok mantıklı bir soru yöneltti.

    B " - etler pişmedi de bizim kız pişecek birazdan... "

    bu neyin nesiydi efendim? ortada kız yok, konu ne ara oraya geldi, mevzu ne? diğer küçük kardeşten bahsediliyorduysa da ne alakası var? kız efendi efendi önündeki tabakta duran domatesi çatalı ile dövüyor. neden yansın? ne oluyor?

    bu sorular ve silsilesi kafamdan akın ederken benimle birlikte mevzuya anlam verememiş olan anne yeni bir soru yöneltti; " - ne alaka yahu?"

    işte bu saniyeden sonra gelişen olaylar sırasında, bir bukalemun nasıl renk değiştirir?, renk pingmenti nedir?, yavşak ev arkaşı ile birlikte başına bir şey geldiğinde daha da bokun içine nasıl batılır? içe sıçmak nedir? gibi bir çok soruya saniyeler içinde yanıt aldım.

    Baba: " - telefonun ekranda bizim kızın fotoğrafı var, atıcam yanıcak birazdan..."

    Hassiktiiiiiiğğğrrr.... nasıl bir gerizekalıyım ki teknojik arsızlığımı unutup, kız arkadaşımın fotoğrafını ekrana koyduğumu, onu da iş yapıp yaranayım derken adamın eline verdiğimi nasıl farketmedim?

    renkten renge girdiğime mi yanayım, ortamın gerginliğiyle bana kitlenen anne ve kız kardeşe mi bakayım, gece boyu çıtı çıkmamış ev arkadaşımın yanımda kafasını eğip gevrek gevrek güldüğüne mi kızayım, yoksa az sonra kulağımı sıkıştırıp beni mangala basacak olan babadan mı korkayım bilemedim... ama değme bukalemuna taş çıkarttım. bordo mu ararsın, kırmızı mı istersin...

    gecenin geri kalanı derin bir sessizlik ile tamamlandı, bu süre zarfında olaydan bi haber olan kız arkadaşım da eve gelince iyice götümden akan terler niagara oldu gitti. velhasıl yemek için teşekkür etmek namına ağzımı bir kez açtığımı hatırlıyorum *. kapıya yöneldik, bana kalsa topuklarım götümü döğe döğe kaçacağım ama göt korkusundan kıpırdayamıyorum. kapıya kadar bize eşlik eden ev sahipleri iyi akşamlar dileklerinden sonra kapıyı örtüp bahçeye doğru yöneldiler, yani hala açık arazideyiz. adam 5 adım arkamda. pek saygıdeğer ev arkadaşım daha fazla kendini tutamamış olsa gerek 7. adımda patlattı kahkahayı... ama bir insan evladı böyle gülemez, herif nasıl tuttuysa içinde eve varana kadar ağzını ayıra ayıra güldü. devamı seri bir şekilde eve kaçıp en ücra köşeye saklanmak, bu arada da ev arkadaşımın mevzuyu cemil cümleye anlatmasıyla gerçekleşti. ehehe....

    neyse ki, kulağım yerinde duruyor, suratımda bir mangal izi yok. zaman içerisinde kız arkadaşım ile ayrıldık fakat konunun bununla bir ilgisi yok. baba da eli öpülesi bir babaymış ki durumu; "ben onları şu an arkadaş olarak görüyorum" diye hoş görmesi ile noktalandı.

    tanım: yaptığım en aptalca dalgınlığım budur. artık siz ona ne derseniz diyin...
    12 ...